Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Gurbetzede Olmak

Gurbetzede Olmak

Gurbet her daim içimizdedir. Bâtinî gurbetzedelik var, zahirî gurbetzedelik var. Siz hangisine dahilsiniz?

Kutsala gurbet olan, bir gönül ve fikir dostuna gurbet olan, bir mekâna gurbet olan, merhamet ve sevgiye, aşka ve tebessüme gurbet olan, bir güzel insana gurbet olan, ilim ve irfana gurbet olan kimseler var. Veysel Karani’in Hz. Peygambere olan gurbetini yaşamak isterdim, âh!

Her gurbetzedenin hâlleri farklıdır. İki cihetten gurbeti yaşayan, sıla hasretiyle yanıp tutuşan mübarek gurbetzedeler aramızda.

Evvel emirde tasavvuf yolu bâtinî gurbet yoludur. İnsanların birbirine yalnızlığı, Hakk’a kurbiyet, yani yakınlık duyması, batinî gurbetzedeliğin hasıdır. Nebiler, evliyalar, dervişler batinî gurbetzedeliği her daim yaşayanlardır.
ilk gurbetzede Âdem Peygamberdir. Çünkü ilk gurbetzedelik yaratılışla başlamış. Bütün peygamberler, dünya gurbetzedeliğini aşk ve risalet adına yaşayıp Hakk’a döneceğini bilenlerdir.

Hz. Yusuf’un ve babası Hz. Yakub’un çileleri onları en çetin bir gurbetzede yapmıştır. Mecnun yaratılmışlar içinde en ağır gurbetzedelikle imtihan edilenlerdendir.

İnsan-ı kâmil olanlar gurbetzedelikten endişe etmezler. Gurbetin türüne göre gurbetzede tipleri vardır. Vatanından ayrı kalma hâline insan kâh maddî gurbetzededir, kâh manevî gurbetzededir. Yunus Emre ve Hallac-ı Mansur gibi mutasavvıflar derin manevî gurbetzedelerdir.

Mevlâna, Şems’in ölümünden sonra ikinci defa gurbetzede olmuş bir velidir. Şeyh Gâlib, “Hüsn ü Aşk” eserinde “Aşk” kimliğiyle bin bir zorluklar ve engellere sabır gösteren manevî gurbetzedeliğe çıkmış ve sonra gurbetzedelikten kurtulup asıl vatan’a geldiğini fark eden ehl-i irfan bir şairdir.

Feridüddin Attar gurbetzedeliğini Kuş diliyle anlatarak Simurg’a, yani Hak katına uçma çabaları içinde olan mücadeleci ve dik duran bir gurbetzededir. Bülbül, Gül’e olan hasretinden dolayı iflah olmaz içli gurbetzedelerdendir.

“Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından su serpme / Çünkü böylesine tutuşan ateşlere su fayda etmez” diyen Fuzûlî üstadım ağır gurbetzedelerdendir.

Niyazî-i Mısrî “Gurbetliğe düşmeden / Mihnete sataşmadan / Kebap olup pişmeden / Bir yanı arzularsın” mısraında hangi gurbetzedelerin hâlini anlatıyor, bir düşünün derim.

Gurbetzedelik yürek isteyen bir iştir. Önce “yola” çıkmak gerek. Garipliğin bütün hâllerine hazırlıklı olmayı göze almak demektir. Gurbetzedeliğine isyan eden olduğu gibi, gurbetzedeliğine razı olanlar vardır. Yani mecazen gurbetzedeliği yaşayıp hakikati bulamayanların yanında maddî gurbette pişerek manevî vuslatı yakalayanlar vardır.

Bâki de gurbetten şikayetçidir: “İhsan verilen sıhhate şükranlar mar’uf / Gurbetlerde Bâki’ye ikab eyleme.” Allah’a yalvaran şair diyor ki: Verdiğin cana, sıhhate şükrediyorum, fakat beni gurbetlerde cezalandırma, eziyet etme.

Divan şairi Necatî de “Dimez nice sürinürsin kapumda sen de garîb / Kimesne bencileyin olmasun vatanda garîb” mısraında manevî gurbetzedeliği dile getiriyor. Gurbetlerde bir mekânda ayrı kalışlar, ruhî uzaklıklar vardır. Kimse benim gibi bir gurbetzede olmasın diyor.

İmam Gazâli’nin ilim ve felsefe deryası içinde yaşadığı gurbetzedelikten kurtuluşunu şu hikmetli sözlerinden anlıyoruz: “Mutlak Sevgiliye giden yolun sonunda kurb makamı vardır. Tasavvuf Allah’a giden yoldur. Bu yolda marifet esastır. Marifet de muhabbete götürür.”

Gurbetzedelik, gariplik, ıstırap ve acıdan meydana gelir. İmam Rabbani Hazretleri’nin sözüyle “aşkına düştükleri kadardır” gurbetzedelik.

Abdülbâki Gölpınarlı, “Garib” redifli şiiriyle melâmet içinde bir gurbetzedeliği peşinen tercih edenlerdendir: “ Gurbet ender, gurbet içre olmuşum cânâ gârib / Şimdi âlemde benim ben, bî-emel yekta garib .“ Diyor ki şair: Gurbetin en derinlerine gark oldum, cânâ, yani ruhuma gurbetlik çekerim, âlemde tek başıma kalmış, dilimden anlayan bir kimsem yok.

Âşıkın, “men tâ senin yanında bile hasretem sana” deyişinden gurbetzedeliğin acısını yaşadığını anlıyoruz.

Manevî gurbetzedelik, cumhuriyetin ilk neslinden şair Yaşar Nezihe Hanımın da yüreğini vurmuş olacak ki mısralarıyla gurbet acısını terennüm ediyor: “Hayfa ki gurbetzede nâçar u garibim / Yâdınla senin ağlamadır şimdi nasibim.”

Malta sürgünündeyken maddî gurbet sancılarını iliklerine kadar yaşayan Süleyman Nazif “Sıkıldım artık vatancüdalıktan / Sabahı çok uzak leyle-i firâkımızın” mısralarıyla gurbetzedeliğini sürgün dostlarıyla paylaşıyordu. Malta, onu vatandan ayıran bir “gurbetgâh”dı.

Osmanoğulları’nın siyaseten vatanlarından sürgünü bir gurbetzedelik değil midir? Vatandan sürülen ve gurbet diyârına hicret etmek zorunda kalan İslâm âlimlerinin, siyaset ehlinin gurbet sancılarını şu mısralarda hissedebiliriz: “Dumanlı dağların, ağlar gözüm tüttükçe / Olur mehasin-i gurbet de başka işkence.”

Kendi vatanında iki türlü gurbetzedeliği yaşayan Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı baştanbaşa şânlı bir gurbetzedelik değil miydi?

Necip Fazıl, “Öz vatanında parya, öz vatanında garip” derken din ü devlet cihetinden bir gurbetzede oluşu ifade ediyordu.

Tevfik Fikret, inanç krizleri içinde kendince bir gurbetzedelik duygusuna bigâne kalamadığını itiraf ediyor: “Bu yalnızlık, bu bir gurbet ki benzer gurbet-i kabre / İnanmak… işte bir aguş-ı ruhanî o gurbette.”

Bir gurbetzedenin mısralara döktüğü şu feryadına katılmak ister misiniz?: “Anaya babayı toprağa gömdük / Bacıya gardaşa hasret kaldık / Ne çileler çektik ne günler gördük / Üçüncü gurbette perişan olduk / Şu gurbet ellerde malamat olduk.”

Gureba’da, yani Garipler Hastanesi’nde yatanların hâli nicedir bilir misiniz? Garipler hastanesinde yatmak nasıl bir hâldir? Gurbetzede olup da hasta düşenlerin derdini bilen var mı aranızda? Beni gurbet tutmuş diyenlerin yüreğine baktınız mı hiç?

Gurbete çıkanın arkasından su dökerlermiş ki, kazaya, belâya uğramadan sılaya dönsün Köklerimiz gurbetzedelikten gelmedir. Gurbet benim diyen insanın kalbini sızlatmaz mı? Anaların, babaların kalbi kimler için gurbet ateşleriyle yanıp kavrulur, bilir misiniz?

Hz. Peygamberin “Gariplere müjdeler olsun” ve “Bu dünyada garip ol, yol gibi ol” buyruğuna kulak vereniniz var mı aranızda? Kalabalığın mânasız velvelesinden kaçıp gariplik halet-i ruhiyesi içinde münzevî bir gurbetzede gibi yaşamayı sevenlerden misiniz?

Gurbetzedeliğe meftun olup vecdine sahip olamayan ve kelimelere sarılarak teselli bulan birini tanımıyor musunuz?

Gurbetzedeliği an be an yaşayan bu fakir gibi gurbet psikolojisinden manevî haz duyanlardan mısınız? Gurbet hakkında bu fakire söz düşmez. Şair “Gâh olur gurbet vatan / Gâhi vatan gurbetlenir” demiş zamanında. Amma ki, bu mecruh yüreğim iki türlü gurbet duygusundan hüzünkâr olduğundan vecdini mübarek kelimelere döküp teselli bulmakta.

Fûzûlî üstadımın mâlum beytini kendi derûnuma göre uyarlayıp “gurbet derdiyle hoşem el çek gurbetimden tabib / Kılma derman kim helâkim gurbet-i dermânındadır” diyerek daima vecd hâlindeki gurbetzede yüreğimden sâdır olan gurbet yazılarım gönlünüze bir katre gurbet sızısı düşürebiliyorsa bahtiyarım.

Selâm gurbette yitenlerin âh’ına ve yüreğine! Selâm gurbetzedelikle imtihan olup kazananlara! Selâm ağır gurbetzedelikten kurtulup vaslata erişenlere!

-ÖZÜRNÂME-

Ey, bu fakirin nâçiz yazılarını okumak lütfunda bulunan azizan!

Geçen haftaki “Gurbet Nedir Bilir mi O Menfâya Gitmeyen” başlıklı yazımın girişinde aceleden bir hata yapmış ve Yahya Kemal’in “Gurbet” şiirindeki mısraını “Gurbet Nedir Bilir mi O Menfâya Gitmeyen?’ diyor Hocaefendi ve gurbeti üçe ayırıyor…” şeklinde yazmışım.

Doğrusu şöyleydi: “Gurbet Nedir Bilir mi O Menfâya Gitmeyen?’ diyen şairin ardından, Hocaefendi de gurbeti üçe ayırıyor…”

Hatanın sebebi de gurbet mevzu denemeleri peş peşe metinler hâlinde olunca, başını kesip ilgisiz bir yerden bölmüşüm ki, böyle bir hata oluştu. Acelede bin zarar var demiş atalarımız. Vecdimize ve dünyalık meşakkatimize bağışlayınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi