Kemalist Cumhuriyetin Derin İlahiyatçıları-3
“Çağdaş İslâm” adı altında İslâmiyetin içini boşaltmakla görevli laikçi, Kemalist ve liberal ilahiyatçılar yazı ve konuşmalarında dâima şu girizgâhı yaparlar: “Atatürk ve kurduğu cumhuriyet...”
Kemalist cumhuriyetin sözcülüğünü yapan ilahiyatçıların başı Şemsettin Günaltay’a Tek Parti Dönemi Altı Ok rejiminin oligarklarının talimatıyla başbakanlık dahi yaptırıldığı malûm. İlahiyatçılık nâmıyla tanınan ikiden fazla yüzü olan bu zat, kurtlarla bir olup kuzuyu yiyen, sonra da çobanla oturup ağlayan bir münafıktan daha öte “derin” bir adamdır. İslâm’ı seküleştirme sürecinde inkılâpçı cumhuriyetin “önemli” ilahiyatçı ayaklarındandı.
İslâm’ı, Batıcı reformlara tâbi tutan, Atatürkçü pâyesi yüksek bu “derin görevli”, kanlı 27 Mayıs 1960 darbecilerinin eliyle Kurucu Meclis Üyesi, sonra İstanbul CHP İl Başkanı ve senatörü yapılır. Ardından Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nda görevlendirilir.
Dikkat edilirse aslî mesleği İslâm’ı millete anlatmak olan Günaltay, CHP cumhuriyetinin müesseseleşmesi için ihdas edilmiş görevlerin başındadır. Mazlum ve mazrur Müslüman milletin değerleri çiğnenerek kurdurulan Kemalist cumhuriyetin bu laikçi ilahiyatçısı aynı zamanda önemli bir masondur. Devrin yetişmiş âlimlerinden Celalettin Ökten’e “Mason olması şartı ile” üniversite hocalığı teklif edecek kadar pervasız ve derin bir Altı Ok ilahiyatçısıdır.
1923’den bu yana “Felsefe ve Din Bilimleri” çerçevesinde İslâm’ı laikleştirmek için Atatürkçü rejimin ilahiyatçı ayakları olarak bu taife hep olagelmiştir.
Millet düşmanı totaliter cumhuriyetin din ideologu olarak görevlendirilen azılı kadın ilahiyatçı Bahriye Üçok da, “Atatürk’ün izinde çağdaş ve laik” bir ilahiyatçıydı. İslâm’ın manipüle edilmesinde Kemalizm’in “önemli” ilahiyatçı görevlilerindendi. İslâm’ı sekülerleştirme projesinin ikinci dönem elebaşlarındandı. Atatürk ilke ve inkılâplarının ateşli bir savunucusu olarak, “İslâm’la bağdaştırılan başörtüsünün birtakım tarikat ve cemaatlerin bayrağı olduğunu” söyleyen pür-laikçi bir cumhuriyet ilahiyatçısıydı.
Bahriye Üçok, dinimizi reformize etmeye çalışan, başörtüsü ve Haccın gereksiz olduğunu söyleyen, ezan ve ibadet dilinin Türkçe olmasını isteyen, İslâm’a bir “bilim” gözüyle bakan ve birçok ilahiyatçının kanına girip iğva ve ifsad eden kendi devrinin en şedit Atatürkçü ilahiyatçılarındandı.
Son yılların Müslüman millet aleyhtarı “ulusalcı-çağdaş ve Kemalist” ilahiyatçısı Prof. Beyza Bilgin’in laikçi taarruzlarından aldığımız yaralar hâlâ iyileşmemiştir. “İslâmiyet’te Kadın” paneli ve sinevizyon gösterisinde başörtülü kadınlarımızdan kareler seçip “karanlık yüzlü ve gerici görüntüler” olarak tavsif ederek Kemalist rejimin ulusalcı generallerinden alkış alıyordu (26.07.2008 basını).
Vesayet rejiminin ilahiyatçısı Bilgin’in, “Başörtüsü Arap giysisidir, Atatürk’ün çocukları bunu giymez” dediğini hatırlayınız (21.09.2007, Hürriyet).
Laikçi rejimin “derin” ilahiyatçılarından Prof. Şahin Filiz de, milletin derûnunda ve idrâkinde neşv ü nema bulan Bediüzzaman Said-i Nursi’nin ve bu koldan devam eden birkaç Nur ekolünün, Anadolu’da bir baştan bir başa yayılan Menzil, İstanbul ve Doğu’daki Nakşî geleneğin İslâmî irşâd faaliyetlerini ve cemiyetle bütünleşen ilahiyatçı kökenli bâzı hocaların tesirini ve yayılmasını durdurmakla görevlidir.
Tabii ki bu “derin görevli” ilahiyatçıya, “yel kayadan ne aparır” sözünü hatırlatmak lâzımgelir.
Şu anda Türkiye’nin yaşayan en şedit, en azılı Atatürkçü ilahiyatçısı olan Şahin Filiz, İslâmî değerlere ve Osmanlı-İslâm mâziye saldırmak için yetiştirilmiş biridir. Müslüman kimliğini hayatın her sahasına taşımaya çalışan milletin baş düşmanı Atatürkçü Düşünce Derneği’nde “Osmanlı mezbeleliktir” diyecek ve ibadet dilinin Türkçe olmasını isteyecek kadar gözünü kan bürümüş bir ulusalcıdır.
Atatürkçü Düşünce Derneklerinde bir merkezin emriyle peş peşe yapılan “Dinin ve Kadının Türban İle İstismarı” adlı konferanslarında Kemalist-laikçi zehirler saçan ilahiyatçı prof. Şahin Filiz’in, “Kur’an’ı Kerim sek içilmez. Türban bir Yahudi geleneğidir, ulusal kimliğe tehdittir” cümlesiyle tipik bir Bahriye Üçok ilahiyatçılığının şenî bir devamı olduğu anlaşılıyor.
En büyük destekçisi üyesi olduğu Atatürkçü dernekler, CHP cumhuriyetinin bu namlı ilahiyatçısını şehir şehir gezdirip “İslâm’ın gericiliği, Atatürk, Din ve Laiklik” başlığı altında konuşturuyorlar.
Onun bu neviden kafa karıştırıcı fitnekâr konferanslarını düzenleyen ulusalcı ve Atatürkçü derneklerin bu yolla seksen küsur yıldır sevemedikleri ve rejimlerine inandıramadıkları “Hakk’a tapan milleti”, İslâm’ı “dejenere” ederek, sarsılan “oligarşik hegemonyalarını” korumaya çalıştıkları açık değil mi?
Atatürkçü vesayet rejiminin ateşli bir militanı olarak hızını alamayıp “Câmilerin hiçbir sosyal faydası yok. Üç-beş insanın, namazını imam eşliğinde kılmaları için israf edilen mekânlar” diyerek ulusalcı ilahiyatçılığını en yüksek seviyede yerine getiren “ADD’li” ilahiyatçı Filiz, “ezanın da gereksiz olduğunu” söylemişti (22 şubat 2009 basını).
Bu Kemalist kusmuklarının devamı daha beter: “Türkiye’de 80 bin câminin 75 milyon insanın vergisiyle yapıldığı, bu câmilerde namaz kılınıyorsa, semah da yapılabileceği, saz da çalınabileceği...”
Cumhuriyet kadınlarıyla, yani dekolte “bayanlarla” sözde İslâm programları yaparak Atatürkçü İslâm’ı meşrulaştırmaya çalışan bu neviden ilahiyatçıların destekçilerinin ulusalcı askeriye, Atatürkçü Düşünce Derneği, İşçi Partisi ve CHP’nin hempalarının olması düşündürücü değil midir?
İlahiyatçı etiketiyle görevlendirilmiş Atatürkçü dinbazların seksen küsur yıldır sürüp gelen faaliyetleri üstüne etraflıca düşündüğünüzde laikçi cumhuriyeti tasdik eden kardinaller olduğunu anlayacaksınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.