Latif abi dur durak bilmiyor...
Latif abi, Abant İzzet Baysal üniversitesi’nin hazırladığı ve yerel Köroğlu Televizyonu’ndan canlı olarak olarak yayınlanan ‘üniversiteniz’ adlı programa katılmış...
Programda, salonda bulanan Bolu Barosu avukatlarından Yüksel Gültekin’in, ‘Ak Parti’nin birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu şu günlerde, enerjinizi partinin kapanmaması için harcamanız gerekmez mi?’ sorusuna ise sinirlenmiş.
Ben izlemedim...
Anlattılar.
Latif abi, gerçi, soruyu yönelten avukatı, ‘Muhtemeldir ki partinin kuruluş aşamasında Ak Parti’ye karşı olmuş, daha sonra parti iktidara geldikten sonra Ak Parti’nin içerisine girmiş, iktidardan olma, iktidardan yana olmak bazı imkánlar getirdiği için bu coşkuyla savunma tutkusuna girmiş biri’ diye püskürtmüş ama, bence haksızlık etmiş.
Kendi ifadesiyle ‘gece gündüz çalışan, il il dolaşan, partinin kuruluş sıkıntısını’ yaşayan Latif abinin de en az o avukat kadar ‘partisinin kapanış sıkıntısını’ yaşaması, bir ‘savunma tutkusu’ içine girmesi, hiç değilse ‘dayanışma’ görüntüsü sergilemesi gerekmez mi?
Hayır...
Hiç oralı değil...
önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve medyanın ‘tahsisli’ kesimi vuruyor, ardından kendisi vuruyor...
İddianameye yönelik bir tek eleştiri cümlesi yok ama elan mensubu bulunduğu partinin ‘günahlarıyla’ ilgili bir ton lafı var.
Sürekli kendisini (ve üstlendiği sorumlulukları) dışarıda bırakan eleştiriler yöneltiyor.
Mesela, ülkenin kötüye gittiğini, ‘özelleştirmelerin yanlış olduğunu’ söylüyor ki; bence çok çok ayıp ediyor.
ülkenin kötüye gittiği, özelleştirmelerden en azından bir bölümünün yanlış olduğu 22 Temmuz’dan sonra mı kafasına dank etti?
Niçin bu eleştirilerini kabine içindeyken dile getirmedi?
Televizyon televizyon dolaşıp şekvada bulunacağına, niçin kaygılarını ve çözüm önerilerini arkadaşlarıyla paylaşmadı?
Hem, ‘özelleştirme İdaresi’nin başındaki sorumlu bakan kimdi?
O halde, niçin yanlış özelleştirmelere cevaz vererek ülkenin kötü bir noktaya gelmesine yol açtı?
Kusura bakmasın ama, ben de o avukat arkadaş gibi düşünüyorum.
Latif abi, istediği kadar ‘dost acı söyler’ ayağına yatsın, istediği kadar ‘içeriden biri’ olduğunu göstermeye çalışsın...
Nafile...
Hep ‘dışarı’dan biri gibi ve (netameli dönemlerden alışık olduğumuz türden) ‘harici’ bir sesle konuşuyor.
Hayır, elbette ‘fırsatçı’ demek istemiyorum ama yapıp ettiklerinin ‘fırsatçılık’ dışında hangi sözcükle tanımlanacağını da bilemiyorum.
Latif abi, ‘Niçin televizyon televizyon dolaşıyorsunuz?’ sorusuna da sinirlenmiş.
Biz (hiç değilse bugünlerde) makaleleriyle meşgul olacağını sanıyorduk ama (kendisi öyle söylüyordu), o televizyon televizyon dolaşıp ‘oluşum’ kovalıyor.
Hiçbir fırsatı da kaçırmıyor.
Kimin aklına gelirdi, Bolu’da, yerel ölçekte yayın yapan bir televizyon kanalına çıkmak!
Latif abinin aklına geliyor işte.
Şunu söyleyerek bitireyim de, sulh olsun:
Oluşum kovalamak, yeni bir siyasi yapılanmaya girmek suç ve ayıp değil.
Ayıp olan, ‘düşen’in üzerinden prim toplamaya çalışmak...
Latif abi bu ayıbı yapıyor ve gerçekten çok ayıp ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.