İsyan çağı!
Artık devletler kendi halklarını, şehirlerini, kasabalarını, köylerini bombalıyor. Tanklar, savaş uçakları yerleşim birimlerini enkaza çeviriyor. Kendi paralarıyla, kendi uçaklarıyla, kendi silahlarıyla kendi sokaklarını, insanlarını vuruyor. Tam donanımlı savaş adamları masum bedenlerin üzerinde geziniyor.
Artık düşmanlık içeride, savaş içeride. Güç mücadelesi de, öfke de, hınç da, hesaplaşma da içeride. Kurşunlarla yumrukların, saraylarla sokakların, seçkinlerle fakirlerin, zorbalarla mazlumların hesaplaşması bu. Bir adalet savaşı, özgülük mücadelesi ve kapkaranlık senaryolar iç içe, bu çağa rengini verecek bir kavga hızla orta kuşağa yayılıyor.
Bingazi'den İskenderiye'ye, Sana'dan Basra Körfezi kıyılarına kadar yayılan, belki Karaçi'ye, belki Taşkent'e kadar uzanacak olan, milyonları sokaklara akıtan yüz yılın öfkesi nasıl dinecek, nerede duracak kimse bilmiyor. Bugüne kadar bu topraklara yönelen istilacılara yönelen öfke artık başkentleri, karargahları sarsıyor, rejimlerin sütunlarını titretiyor.
Liderler devrilir, rejimler çöker, bunlar olurken oluk oluk kan akar, şehirler yıkılır.. Peki ya sonra ne olur? Öfke bu coğrafyanın dışına taşar mı, Paris'in, Marsilya'nın kenar mahallelerini vurur mu, küresel ölçekte kimlik savaşlarına dönüşür mü, bilen yok.
Atlantik'ten Pasifik Okyanusu'na uzanan yer kürenin ana ekseni kaynıyor. Yangın büyüyor, güçleniyor... Deprem; Libya'da iç savaşın, Suriye'de Baas'la hesaplaşmanın, Mısır'da derin dönüşümün, Körfez'de sultanlıkların sonunun ötesinde etkiler uyandırırsa, isyan küresel bir dalgaya dönüşürse ne olur?
Yeni siyasi dil, fakir kitlelerin öfkesi, Amerika'dan Çin'e kadar, varolan küresel iktidarı sallayacak dalgaya dönüşürse ya da bu dalganın önünü açacak yol yordam öğretirse ne olur, nasıl bir dünya şekillenir?
Küresel kaynakların ezici çoğunluğunu elinde bulunduran, askeri ve siyasi gücü denetleyen, milyarlarca insanı sadece tüketici konumuna indirgeyen küresel statüko, müthiş bir öfke ile yüzleşirse ne olur?
Haritalar değişir, güç haritaları değişir, refah düzeni değişir. Tarihin sonu tezlerini üretenler bilinip gidebilir. Bazı devletler tarihe karışır, yeni aktörler/güçler sahneye çıkar. İnsanlık bir küresel devrimle sınanır.
Öfkenin, arayışın, itirazların sadece bu coğrafya ile sınırlı olduğunu mu sanıyoruz? Mısır'da yükselen seslerin benzerlerinin Asya'da, Avrupa'da, Amerika'da yükselmeyeceğini mi sanıyoruz? Hele bir refah düzeni sarsılsın, kitlelerin hesap sormayacağını mı sanıyoruz? Adaletsizliğin sadece bu topraklarda olduğunu mu sanıyoruz? İnsan ırkına yönelik zalimliklerin, istismarın, köleliğin Ortadoğu denen bölge ile sınırlı olduğunu mu sanıyoruz?
Bugünlerde Suriye'de, Yemen'de, Bahreyn'de, Tunus'da yaşanan, yarınlarda bir çok ülkede yaşanması beklenen rejim-halk kavgasının bir süre sonra dünya genelinde bir isyan geleneğine, bir meydan okuma söylemine dönüşebileceğini düşünmek abartılı olmayacaktır. İnsanlığın, kendilerini kafeslere kapatan küresel mafya düzenine karşı yeni bir çıkışa, siyasi bakışa, isyan diline ihtiyacı olduğunu görmüyor muyuz?
Bugünlerde, yerel iktidarların bastırmaya çalıştığı, bölge dışı aktörlerin kendi çıkarları için istismar ettiği bir hesaplaşma görüntüsü veren dalga, bir süre sonra bölge içinde kimlikler üzerinden çatışmalara, bölge dışındakileri saran isyan dalgasına kapı aralayabilir.
Varolan bütün tezler, söylemler, projeler, stratejiler sıfırlanır. İnsan ırkı, 21. yüzyılda kendini yeniden kuracak bir evreye girebilir. O zaman sadece İskenderiye, sadece Şam, sadece Beyrut değil, Paris de, Londra da, Atina da yanacak demektir...
Olmaz demeyin. Aslında bize özgü sandığımız öfke, yer kürenin her köşesinde aynı öfke. Eğer öyle olursa, bugün merkezinde bulunduğumuz topraklardan yükselen ses, yarın dünyayı değiştirecek bir sese dönüşebilir...
Şehirler bombalanacak, kitlelere kıyılacak ancak hiçbir silah bu sesi susturamayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.