Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kemalist Cumhuriyetin Derin İlahiyatçıları-5

Kemalist Cumhuriyetin Derin İlahiyatçıları-5

Sıkı durun, Atatürkçü cumhuriyetin en tevilci ilahiyatçısı Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu’nun “Atatürk ve Kur’an Kültürü” (İlgi Yayınları, İst., 2006) adlı, tevil etmenin ve bağlamından koparak yazmanın en usturuplusu olan kitabından birkaç pasajı okuyunca, bâzı ilahiyatçıların laikçi rejime temenna çekmekte ne kadar mahir ve cambaz olduğunu anlayacaksınız:

“Atatürk’ün hayatını incelediğimizde onun Kur’an merkezli İslâm kültürüyle içe içe bir yaşam sürdüğünü görürüz. Hayatının her evresinde, sözlü ya da davranışsal olarak Kur’an kültürünün etkisine rastlarız. Artık bugün, Atatürk’ün Kur’an kültürüyle olan ilişiksini onun sözlerinden ve yaşamını anlatan tanıkların hatıralarından öğrenmek durumundayız.(...) Araştırmamız sırasında Atatürk’ün doğrudan Kur’an’ın kendisiyle çok yönlü ve çok yakından ilgili olduğunu gördük. Bir Müslümanın Kur’an’la kurabileceği ilişkilerin bütün boyutlarını Atatürk’ün kişiliğinde görme imkânı bulduk.” (s. 7-8)

Kemalizm’in ilahiyatçısı Kasapoğlu, M. Kemal’in bâzı zamanlarda söylediği istikrarlı ve devamı olmayan ucu kapalı sözlerinden yola çıkarak onun Kur’an kültürü olduğunu iddia ederek fikirsiz kitleleri yanıltıyor. Oysa M. Kemal’in İslâm ve Kur’an’la ilgili söyledikleri hiçbir zaman bir inanç ve kişiliğini belirleyen bir fikir hâline gelmediğine dair yüzlerce beyanı vardır:

“...Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Bu esinlerimizi, gökten ve gaibten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz” ( Kazım Öztürk, TBMM Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılının Açış Konuşması, Kültür bakanlığı Y. Cilt: II, s.1135).

M. Kemal’i sahip olmadığı vasıflarla yüceltmek, onun hiç de gerçek vasıfları olmayan “İslâmseverliğini” ve “dindarlığını” ispat etmeye çalışmak, Kemalist dalkavukluğun en traji-komik, en şarlatan bir usulü olsa gerek.

Kasapoğlu, M. Kemal’in “İslâmsever” olmadığını belirten onlarca kaynaktan yalnızca Mete Tunçay’ın “Tek Parti Yönetimi” kitabını okusaydı, tezinin yanlış olduğunu anlayabilirdi: “Atatürk’ün din konusundaki tutumunu uzun boylu tartışan Osman Nuri Ergin de ‘Türkiye Maarif Tarihi’ kitabının 5. cildi, 1673. sayfasında benim yorumuma yakın bir biçimde, M. Kemal’in Tabiatçı (Doğacı=Natüralist. Her şeyin tabiatın tesiriyle oluştuğunu ileri süren, ilâhî bir varlığın dünyadaki gücünü kabul etmeyen doktrin) ve Determinist olduğu yargısına varmaktadır” ( a. g. e., s. 219).

Tunçay, M. Kemal’in “yaradancı (deist), tabiatçı (natüralist) ve determinist bir zihniyete sahip bulunduğunu, cumhuriyetin kuruluş yıllarında tanrı tanımazlığa varmamakla birlikte, din adamı aleyhtarlığı ötesinde din, yani İslâm karşıtlığı yönündeki hareketleri onayladığını, kişisel inanç olarak yaradancılıkta karar kıldığı kanısında olduğunu” söylüyor.

Millî Mücadele sırasında ve sonraki yıllarda milletvekilleriyle aydınların tepkisine göre zaman zaman söylemiş olduğu İslâm hakkındaki sözlerinden hareket ederek onun “İslâmsever, dindar ve Kur’an bağlı yaşayan biri olduğu” hükmünü çıkarmak ağır yanıltıcılık ihtiva eden bir cürümdür.

Şerafettin Turan’ın “Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Düşünürler ve Kitaplar” adlı eserinin 39. sayfasından, M. Kemal’in bütün devlet erkânı ve aydınların huzurunda dinle ilgili görüşlerini âşikar ettiği konuşmasını dinleyelim: “Baylar, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte olgunlaşması, Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak bir duruma getirilmiş katkısız ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların şimdiye değin kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir bataklıkta yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve aklen ağulayan kötülük etmenlerini ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların gerçekleştirilmesini gerektiren Birleşik Dünya Devleti kurmayı düşünün, tatlı bir düş olduğunu yadsıyacak değiliz.”

M. Kemal’in asıl zihniyetini laikçi cumhuriyetin ilânından ölünceye kadar bu sözlerinde aramak lâzım.

Şimdi aklınıza ve sinirlerinize mukayyet olun, Atatürk dalkavukluğunda liste başına gelebilecek bu ilahiyatçının adı geçen doktora tezinden birkaç pasaj daha okumak durumundasınız: “Atatürk’ün dine bağlılık ve Kur’an ile olan ilişkisi, onun kişiliğinin temel özelliklerinden birisi olarak değerlendirilmiştir. Onun, Kur’an mesajının özünü iyi kavradığı ve tarihî mecrasını çok iyi bildiği söylenmiştir. O, İslâm dini ve İslâm’a özgü temel kavramlar hakkında geniş ve zengin bilgi sahibidir. Dinine bağlı bir insan olan Atatürk, dinin hiçbir zaman ret etmemiştir.”(s. 17)

Başkalaştırmanın ve tevil etmenin bu kadarı görülmüş değil. “M. Kemal de dine bağlılık ve Kur’an ilişkisi, onun kişiliğinin temel özelliklerinden birisi...” demek, siyahın beyaz olduğunu, güneşin de dünyanın etrafında döndüğünü söylemek gibi abes bir iddiadır. İslâm, onun kişiliğinde temel özellik asla olmamıştır. Sadece inkılâplarında mesafe almak için bir manivela olarak taktik icabı ara sıra İslâm’ı laikçi bakışla övmüştür.

Tevilcilikte ve Kemalist dalkavukçulukta sınır tanımayan Kasapoğlu, M. Kemal’in şu sözlerinin buhar mı olduğunu söyleyecek acaba?: “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur. (...) Dinî ve ahlâkî inkılap yapmadan önce bir şey yapmak doğru değildir” (Uğur Mumcu,19 Haziran 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Kazım Karabekir Anlatıyor).

Kasapoğlu, M. Kemal’i “dindar” göstermeye çalıştığı söz ve beyanları, bağlamından kopararak fecaat derecesinde birer faraziyeler oluşturuyor. Şu iddiaya Türkiye’de kimi inandırabilirsiniz?: “Atatürk, kişiliğinin dinsel yönünü ifade ederken, ‘dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum, elhamdülillah hepimiz Müslümanız; hepimiz dindarız’ demiştir. O, İslâm dininden, ‘bağlı bulunmakla mutlu olduğum İslâm dini’ diye söz etmiştir. Gerçek bir Müslüman olduğunu bütün hayatı boyunca göstermiştir. Atatürk bu ifadeleriyle dindarlığın kendi kişiliğinde önemli bir yeri olduğunu belirtmiştir. İslâm dinini, kendi kimliğini oluşturan temel unsurlardan biri olarak kabul etmiştir.” (s.17)

İlmîliğin ve doğruluğun sınırlarından içeri adım atamamış tevilci ve yanıltıcı ilahiyatçı Kasapoğlu, M. Kemal’e ait bu sözleri, onun bir süre sonra söylediği İslâm’a mugayir sözlerini görmezden gelerek “ağyarını mâni, efradının cami” bir şekilde takdim ediyor ki, safi zihinleri kandırmanın ve yanıltmanın en ağır suçunu işliyor. Hakikatlere karşı işlediği bu cürmünün daha şenî tarafı ise M. Kemal’in “konjonktürel” olarak söylediği İslâm’la ilgili sözleri onun ruh ve inançlarından fışkıran samimi beyanlar ve ikrarlar şeklinde vermeye çalışmasıdır.

M. Kemal’in, “İslâm dininin kendi kimliğini oluşturan temel unsur olduğu” sözünü kısa bir süre için siyasî manevra icabı söylemiş olduğu o kadar açık ki, bir süre sonra bu ifadenin hilafına sayısız beyanlarını kaynaklarıyla belirtmek mümkündür. Onun İslâm’a dair var olan sözleri, bir başka zaman ve mekânda İslâm karşıtlığı söz ve fiillerini yok saymayı gerektirmez.

M. Kemal, “Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabına kendi el yazısıyla yazdığı eklerde, “tek Allah fikrinin doğuşunu” sosyal ve siyasî gelişmelerle izah ettiği malûmdur. “Peygamberliğin sosyolojik bir gelişme olduğunu, vahiy fikrine karşı çıktığını” söylediği sözlerinin yanında “Kur’an sûreleri açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde birdenbire inmiş değillerdi, Muhammedin söylediği sûreler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştu. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermişti...” sözleri onun var olduğu iddia edilen “dindar kişiliğini” hiç mi sarsmamıştır acaba?

NOT: Cumartesi günü Altı Ok rejiminin derin ilahiyatçısı Abdurrahman Kasapoğlu’nun M. Kemal’in “dini bütün bir insan” ve “İslâmsever biri olduğunu” iddia ettiği son yılların en şarlatan doktora tezindeki birkaç tevilini daha hakikat adına ortaya koyacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi