Bu kadar ölü, kasete verilmiş cevap mı?
Bana göre en anlamlı sözü Aysel Tuğluk söyledi: “AK Parti 12 Haziran’dan sonra yeni bir anayasa yapacağını mı sanıyor? 400 milletvekiliyle de gelseler, bu anayasayı yaptırmayacağız.”
İlginçtir, “bu anayasayı yaptırmayacağız” sözü, düşman barikatlarda da taraftar buluyor.
Bütün mesele de bu değil mi zaten!
Parlamentoya anayasa yaptırmamak...
Referandum öncesinde de bazı kanlı olaylar tezgâhlanmıştı. Sağda solda çatışmalar çıkmıştı... Polis noktaları taciz edilmişti... Sivil vatandaşlar taranmıştı... “Eylemsizlik” halindeki PKK militanları bir mağarada kıstırılıp öldürülmüştü...
Denilmişti ki, “Bütün amaç, 12 Eylül oylamasında ‘hayır’ cephesini tahkim etmek, zımni ittifakı genel seçim sürecine kadar taşımak.”
Kimler mi bulunuyordu bu ittifakta?
Ulusalcılar, PKK’nın şahin kanadı, BDP adına söz söyleyen birtakım kanaat önderleri, Maocu solcular, komünist olduğunu öne süren bir parti, Ergenekoncular, bazı CHP’liler, “Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan öğrenciler sokağa dökülsün” diyen eski Danıştay savcıları, bazı Kemalist örgütler, bazı gazeteciler, bazı abiler ve ablalar...
Tüm bu gruplar, kısmi anayasa değişikliğine karşıydı.
Kısmi anayasa değişikliği ne getiriyordu?
Kuvvet erkleri arasındaki “hiyerarşiyi” ortadan kaldırıyordu ve eşitliyordu.
Parlamentoya (Cumhuriyet tarihi boyunca, ilk kez) geniş inisiyatif tanıyordu.
Darbecilerin meşruiyet alanını daraltıyordu.
Yargıdaki “arka bahçe düzenine” son veriyordu.
Darbe soruşturmalarının önünü açıyordu.
Bu anayasa değişikliği, ezici bir çoğunlukla “evet” oyu aldı ve yargı alanındaki radikal (demokrat) düzenlemelerin önünü açtı. Hem de, siyaset kurumunu “oyun kurucu aktör” haline getirdi.
Çok iyi oldu...
Daha da iyi olabilmesi için, topyekûn anayasa değişikliği gerekiyordu.
Referandum sürecindeki “zımni ittifak”, genel seçim sürecinde de kafa çıkardı. Burada da amaç, anayasa değişikliğinden yana oy kullanacak parlamento üyelerinin sayısını, sihirli rakam olan 330’un altında tutmak...
Seçime az bir zaman kala, ilginç şeyler olmaya başladı.
İki adet YSK kararıyla karşılaştık.
İlk karar BDP’ye yonttu. “Molotoflu” gösterilerle birlikte bu partinin oyları yükseldi.
İkinci karar, MHP’ye yonttu.
Başbakan’ın konvoyuna ateş açıldı.
Derken, “kasetler” çıktı...
Peşinden, güvenlik güçlerinin terörle mücadele hevesi depreşti ve bölgeden “öldürülmüş PKK’lı” haberleri gelmeye başladı.
Radikal yazarı Oral Çalışlar’ın sorduğu soruyu yinelemenin tam da zamanıdır: “Öcalan çatışma istemiyor, AK Parti hükümeti istemiyor, CHP istemiyor, yöre halkı istemiyor, BDP’liler istemiyor. Peki kim istiyor?”
Bunun cevabını “kasetçi” biliyor...
Çatışma isteyenler, acaba, kasetlerin yarattığı tahribatı mı ortadan kaldırmaya çalışıyor?
Belki de, sürgit devam eden ve iki (düşman) tarafa da kazandıran mevzun bir oyunla karşı karşıyayız.
Olabilir mi?
Benim aklım burada durur ve ötesine çalışmaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.