Hayrettin Karaman

Hayrettin Karaman

Fatihlerin Çocukları

Fatihlerin Çocukları

Milletimizin vaktiyle İslam'a açtığı (fetheylediği) topraklarda, devlet çekilmek mecburiyetinde kaldığı zaman hicret edemeyip veya etmeyip kalan, her şeye rağmen kendileri olarak yaşamaya çalışan insanlara "evlâd-ı fâtihân: Fatihlerin çocukları" diyoruz.

Üsküp'te, ülkemizin hayır ve hizmet severlerinin gayretiyle kurulmuş Uluslararası Balkan Üniversitesi var, bu üniversitenin daveti üzerine bir konferans vermek için Üsküb'e gittim. Buraya gelmişken Makedonya ve Kosova'nın bazı şehirlerini ve köylerini ziyaret ettim, Müslümanlarla, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüştüm, bunların çeşitli hizmetleri, kurum ve kuruluşları hakkında bilgi edinmeye çalıştım.

Anlatacak çok şey var.

"İslam'a açma" ve "orada kalma, hicret etmeme" konularından başlayayım.

İslam'a girmiş çeşitli kavimler ve bunlar arasında önemli bir yeri olan Türkler, Fatih Sultan Muhammed Han'ın şu beytinde bir tablo gibi görünen amacı gerçekleştirmek için fetihler yapmışlardır:

İmtisal-i "câhidû fillah" oluptur niyetim

Din-i İslam'ın mücerred gayretidir gayretim

"Allah yolunda cihad edin" emrini yerine getirmek için savaşıyorum, gayretim yalnızca dine hizmettir.

İnanmadığını açıklayan ve yarım asırdır yazan ve konuşan bir solcu vaktiyle şöyle demişti:

"Efendim, Türkler niçin gelip Anadolu'yu fethediyorlar, insanları yerlerinden yurtlarından ediyorlar, kendi yerlerinde otursaydılar ya...".

Anadolu'yu veya başka yerleri Türklerden öncekiler de gelip savaş ile işgal ve istiyla etmişlerdi. Dünyanın hiçbir yeri orda vücuda gelip yaşayanların yurdu olmadı, daima başkaları da gelip oralara yerleştiler. Tarihi gerçeklik bu olduğuna göre asıl soru da şu olmalıdır: "Gelip başkalarının yer ve yurtlarını işgal edenlerin maksatları nedir ve oranın eski sahiplerine ne yapmışlardır?

İslam fetihlerinin maksadı toprak kazanmak, başkalarına ait olan mülkü memleketi sömürmek, kültür ve medeniyetleri yok etmek değildir. Yeryüzünde "İslam barışını" hakim kılmaktır.

İslam barışı "adalet ve hürriyet" temelleri üzerinde durur. İslam fethi zulmün yerine adaleti, baskı ve kula kulluk yerine hürriyeti tesis için yapılır. Bunun sözde kalmadığına, fiilen gerçekleştiğine tarih şahiddir; İslam fatihlerine kucak açan, kendi yöneticilerinin zulmünden İslam fatihlerinin adaletine sığınan, direnmeyen, fetihleri kolaylaştıran yerli halklar tanıktır, delildir. Bu halklara dokunulmadı, kiliseleri, okulları, eserleri yıkılmadı, dilleri değiştirilmedi, evlerinde oturdular, topraklarını kullandılar ve devlete makul bir vergi ödediler.

Fethedilen topraklarda yaşayan gayri müslim teb'anın isyanı ve parçalanma, Osmanlı-İslam zulmüne değil (çünkü zulüm olamaz) mahalli idarecilerin yetkilerini kötüye kullanmaları, iç ve dış tahrikler, kavmiyetçilik cereyanı, sözde büyük devletlerin ayak oyunları gibi sebeplere dayanmaktadır.

İslam devleti bu toprakları kaybedince göç etmeyen veya edemeyen, buralarda kalan Müslümanların dramı kitaplara konu olacak mahiyettedir. Bu yazıyı bitirirken "göç etmeyen" ifadesini açmak istiyorum:

Bu seyahatimde öğrendim ki, bugün adına Makedonya dediğimiz yerde yaşayan alimler, bir zamanda, burada İslam nüfusunun varlığını sürdürmek için "mecbur kalmadıkça göç etmenin küfür derecesinde günah olduğuna" fetva vermişler.

"Makedonya'da din eğitimi" Pazar yazısında.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hayrettin Karaman Arşivi