Ya şiir olmasaydı!
Evet, işte budur! "Mutluluk, mutlu olmak zorunda olmamaktır."
Yıllardır bu konuda yazıyorum...
Modern mutluluk kavramının giderek "başarı"yla özdeşleştirilmesinin yanlışlığını yazıyorum.
Kan, ter ve gözyaşı içinde mutluluk arayan ve bu uğurda elindeki huzuru da yitiren insanları yazıyorum.
Fakat o yazılarda eksik bıraktığım ya da anlatamadığım ne varsa...
Hepsini işte şu yukarıdaki cümle bir tür bilgelik içinde özetleyiveriyor.
***
Mayıs ayı boyunca yanımdan ayırmadığım bir şiir kitabından söz etmiştim hani...
Enis Akın'ın son kitabı "Dağdaki Emirler"den.
Bu cümle o kitabı oluşturan uzun şiirden bir dize.
Günümüz insanının mutluluk takıntısıyla büyük insanlık geleneklerinin insana aramayı "emrettiği" şeyler arasındaki farkı sorguluyor şair.
İnsanların "bir ev, bir araba, bir aşk için ellerini Allah'a açmalarına" şaşkınlıkla bakıyor.
***
Enis Akın genç fakat has şairlerimizden...
Bir köşe yazısında onun şiirinden bazı dizeleri cımbızlamak doğru mu, diye duraksadığım da oldu!
Öte yandan anlatmak istediğim şeyler var.
Mesela hayatımızdan şiiri uzaklaştırmanın yalnız kalbimizi değil, zihnimizi de körelttiği gerçeğini vurgulamak istiyorum.
Has şiirlerin içerdiği derin güzelliklerden söz etmek istiyorum...
***
Neyse...
Şu an perdeleri örtülü, loş bir otel odasındayım.
Haziran güneşi dışarıda beni bekliyor.
Mavisi pırıl pırıl bir havuz; biraz ilerdeki yemyeşil orman...
Hepsini geçtim, eve dönmek gerek; yapılacak işler var.
Ama umurumda değiller!
Ben şu dizelere takılmışım bir kere, kopamıyorum.
"Ölümusta/ benim adım İbrahim/ yalancı dilde yazdım/ bu kitabı."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.