Financial Times: Dünyanın en yaşanılır kenti
Dünyanın en saygın gazetelerinden Financial Times dünyanın en yaşanılası kentini belirlemek için bir anket düzenlemiş. İstanbul, Londra’yı, Paris’i, Roma’yı sollayarak birinci sıraya oturmuş.
Gazetenin Turizm Ekini yöneten Edwin Heathcote anket sonuçlarını yorumlarken şöyle demiş: “İstanbul ankette elde ettiği bu başarıyı sonuna kadar hak ediyor. İstanbul capcanlı, yaşam dolu ve genç. Ama temelleri tarihin derinliklerine uzanıyor. İstanbul’u sadece iki kıtayı birleştiren bir köprü olarak değil, dinleri, düşünceleri ve insanları da birbirine bağlayan bir köprü olarak görüyorum.”
İstanbul’un ardından anketin ikinci sırasına Londra var. Sonra New York, San Francisco, Paris, Roma, Sydney, Hong Kong ve Delhi geliyor. Peki, sizce İstanbul’un bu ankete katılanlarca “en yaşanılası kenti” seçilmesi doğal mı? Bence doğal. Çünkü İstanbul’un tanımlanması, sözcüklere dökülmesi çok güç bir büyüsü var. Bu kentin hangi semtinde yaşıyorsanız yaşayın, ister istemez o büyüye kapılıyorsunuz.
Geçmişte bu kente şöyle bir uğrayan nice sanatçı, dönüp bir bakmış, yıllar göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Örneğin Fausto Zonaro. Adam 1896 yılında gelmiş İstanbul’a, saray ressamlığına kadar yükselmiş ve bu makam Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra lağvedilmiş. Zonaro ancak o zaman, o da “ağlaya ağlaya, ailesiyle birlikte” İtalya’ya geri dönmüş.
Ama ta 19. yüz yıla ya da yirminci yüz yılın ilk yıllarına gitmeye gerek yok. Şu ya da bu nedenle İstanbul’u terk etmek zorunda kalan azınlıklar, gittikleri ülkelerde İstanbul’u yaşatmak için her şeyi yapmışlar. Dükkanlar açıp adını “Nişantaşı... Boğaziçi... Güzel İstanbul” koymuş, evlerinin duvarlarını İstanbul fotoğraflarıyla donatmış. Ziyaret için İstanbul’a gelip Atatürk Hava Limanı’nda toprağı öpen, hüngür hüngür ağlayanların öyküleri gazete ve dergi sayfalarını doldurur sık sık. İstanbul’da yirmi yıl yaşadıktan sonra Şikago’ya giden Richard Hathaway, 91 yaşında öldüğünde vasiyeti gereği İstanbul’a getirilerek toprağa verilmiş. Bu örnekleri alt alta yazsak sayfalar yetmez.
İstanbul’a turist olarak gelenlerin bu kente tekrar tekrar dönmek istemelerinin nedeniyse, İstanbul’un her keseye, her keyfe, her özleme cevap verebilmesi. Temiz bir otel odası, günde üç öğün yemek, geceleri eğlenebilinecek, her tür müziğe kulak verilebilecek mekanlarla doludur İstanbul. Ve böylesi bir günün bedeli tatile çıkmış bir turist için paradan sayılmaz.
Geçmişi arayan her sokakta tarihle haşır neşir olur. Eski Yunan’dan, Bizans’tan, Osmanlı’dan izlerle karşılaşabilir diledi mi de. Müzelerinde geçmişi yaşar, galerilerinde günümüzün sanat akımlarını bulur, mağazalarında en pahallı markalarla karşılaştığı gibi en ucuzundan da giyinebilir. Kendi ülkesinde avuç dolusu para ödemek zorunda kalacağı halıdan tekstile, deriden kürke her türlü giysiyi bulabilir Kapalıçarşı’da, Eminönünü’nün arka sokaklarında, Marputçularda, Mısır Çarşısı’nda. Bunlar onu kesmiyorsa onlarca AVM’de alış verişe çıkabilir.
Peki ya İstanbul’da yaşamaya başlayan bir yabancı ne bulur bu kentte? Dini inançları neyse, sinegogsa, kilise ya da camilerin en görkemlileriyse aradığı kolayca ulaşabilir bunlardan birine. Yabancı olduğu için horlanmaz, itilip kakılmaz, ikinci sınıf insanmış gibi davranmaz ona kimse. Kısa sürede bir ömür boyu sürecek dostluklar kurabilir isterse.
Avrupa’da aldıkları emekli maaşlarıyla sürünmenin sınırında pinekleyenler, İstanbul’a demir attılar mı rahatça sürdürebilirler yaşamlarını; para bile biriktirebilenler vardır içlerinde.
Uzun lafın kısası İstanbul gerçekten de yaşanılası bir kenttir. Dünyanın neresinden gelirseniz gelin, eğer siz bu kenti severseniz, o sizi bağrına basar. Bunu Financial Times’ın listesindeki diğer kentlerin hiç biri için söyleyemezsiniz. O kentlerde hep yabancı kalırsınız, bir ömür geçirseniz de...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.