Ayar verenler ve alanlar!
İtalya’da papazlar çaktırmadan Hıristiyan Demokrat Parti’nin seçim propagandasını yapmak için vaazlarında şöyle derlermiş: “Ey Cemaat, tabii ki hangi partiye oy vereceğinize kendiniz karar vereceksiniz. Ama buranın Hıristiyan bir ülke olduğunu unutmayınız. Ayrıca demokrat bir ülke olduğumuzu da unutmayınız. Bu ikisine riâyet etdikden sonra kime isterseniz verebilirsiniz oylarınızı!”
Acabâ çaktırmadan AK Parti propagandası yapmak isteyenler ne demeli?
“Ey Cemaat-i Müslimîn! Elbet gönlünüz hangi partiyi çekerse ona oy vereceksiniz. Ama o parti adâletli olsun, bu bir, öyle mıymıntı bir parti olmasın, kalkınmacı olsun, bu iki. Bunlara dikkat edin de sonra kime isterseniz ona verin oyunuzu!”
Tabii herkes bu kadar îtinâlı davranmıyor. Geçen hafta üç dört büyük Amerikan ve İngiliz yayın organı tarafından âdetâ kelimesi kelimesine benzeşen yazılarda CHP’ye oy verilmesi “tavsiye” edilirken hiç de böylesine bir kaygı gösterilmemişdi. “CHP’ye verin!” Baf!
Tavsiye mi ediliyor kulağınızın dibinde kesekâğıdı mı patlatılıyor belli değil!
Bunu bâzı meslekdaşlar “anlayışla” karşıladılar. Onlara göre dış basın organları AK Parti’yi övünce CHP’liler ayağa fırlayıp “Skandal!” çığlıkları atıyorlar, CHP’yi övünce de berikiler.
Gelgelelim mesele bu kadar basit değil. Burada yapılan, hem de “koro hâlinde” yapılan, filanca partinin artı ve eksilerini sıralayarak kendi okuyucusunu bilgilendirmek değil düpedüz Türk seçmenine “ayar” vermekdir.
Üstelik tarz da garib. Bir yandan AK Parti’yi hemen her bakımdan öve öve bitiremiyorlar, bir yandansa ona rağmen CHP’ye oy verilmesini “tavsiye” ediyorlar. Neymiş, şımarırmış. Kimse kusûra bakmasın ama bu sâdece Türk seçmenine “ayar” vermek değil üstüne üstlük onu tam bir gerzek yerine de koymakdır. Yâni sâdece yön göstermiyor, aynı zamanda terbiye de ediyor! Bunun düzayak Türkçesi benim tercümemle “Biz Türkleri severiz ama en çok iki seksen yerde yatarlarken severiz.”dir! Koaliyonlar olsun, enflasyon olsun, sokaklarda kan gövdeyi götürsün ve bizler gelip sizleri bir kere daha kurtaralım! Yok, bu sefer almayalım, merci!
Ben bunu “anlayışla” karşılayamam, Arkadaşlar! Beni anlamanız için anlayışınıza sığınıyorum!
Yurd dışından böylesine aşağılayıcı bir “destek” almış olmasını da bir vesîle-i iftihâr hâline getirip bir tek göbek atmadığı kalan Sayın Kılıçdaroğlu’nu ise Cenâb-ı Hakk’ın inâyetine havâle ediyorum!
DÜZELTME: Pazar günki yazımda “...III. Selim Tanzîmat Fermânı’nı... halkoyuna sunsaydı...” geçmezdi şeklinde bir ifâde var. Çalakalem giderek hatâ işlemişim. “Tanzîmat Fermânı” değil “Nizâm-ı Cedîd” olacakdı. O birincisi 1838 târihli, yâni çok sonra, Abdülmecîd Hân zamânındadır. Uyaran dikkatli okuyucularıma teşekkür ederim. Y.A.