Seçmen “ana... a... a...” diyecek
Yarını iple çekiyorsunuz. Heyecanlısınız... Belki kaygılısınız... Akşam televizyonun karşısına kurulup, “kim kazandı, kim kaybetti?” sorusunun cevabını arayacaksınız.
Hiç beklemeyin.
Kimin kazanacağı belli...
Bunu, kaç seçimdir çuvallayan Adil Gür de biliyor... Son zamanlarda dişçiliğe heves etmiş bulunan Kemal Bey de biliyor... “Bu seçimde sürpriz var” edasıyla dolaşan Gürsel Tekin de biliyor.
Ben size kaybedeni söyleyeyim:
Ezeli ve ebedi kaybeden bu...
İsterseniz “yüzyılın kaybedeni” de diyebilirsiniz.
Kurulduğu günden beri bağımsız hiçbir seçimi kazanamamış, “açık oy gizli tasnif” rezaletinin yaşandığı 46 seçimlerini saymazsanız (ki, dünya seçim skandalları literatürüne geçmiştir), “kazanır gibi olduğu” seçim de olmamış bir parti bu.
İsim vermek istemiyorum, neme lazım.
Hem, biraz merak edin.
Bu parti kendini “solcu” ve “sosyal demokrat” sanıyor... Daha doğrusu böyle pazarlıyor.
İçinde bol miktarda bürokrat elitin bulunduğu, devletin önceliklerini merkeze alarak siyaset yapan bir parti...
Bildiğimiz statüko partisi.
Sosyal demokrasiyle irtibatı şu:
Parti “solcu” olduğunu ilan ettiği için, ayıp olmasın diye arada bir sosyalist enternasyonal toplantılarına çağrılır... Genel başkanlık makamında oturan zat da, bu angaryayı geri çevirmez, kerhen de olsa toplantılara iştirak edip oturumları “izliyormuş gibi” yapar ama daha çok koltukta uyur...
Basına sızmış böyle mebzul miktar “koltukta uyuklayan sosyal demokrat lider” fotoğrafı vardır.
Birini çerçeveletmiştim.
Kaseti çıktığı için genel başkanlıktan istifa eden, daha doğrusu istifa ettiğini sanan lider... İyi yüzüyor, suya çivileme atlıyor hani... Prezentabl... 28 Şubat’ı “ordunun sivil kamuoyu oluşturma çabası” olarak yorumlamıştı... Hrant Dink’le Orhan Pamuk’a musallat olmuş 301. maddenin değiştirilmesine karşıydı. O lider işte...
Bir süre sonra, “yahu meğer ben istifa etmemişim, kovulmuşum” gerçekliğine ulaştı ama iş işten geçti...
Parti, daha “açılımcı” görünen bir “gizli tutucu”yla yoluna devam etme kararı aldı.
Horasan boylarından gelip dünyaya dağılan, Hicaz’lara, Konya ovalarına uzanan, bütün dünya coğrafyasını dolaştıktan sonra Dersim’de konaklayan bir boydan geliyordu yeni lider ama “Kürt ve Aleviyim” demeye dili varmıyordu...
Neden tabiiyetini gizlediğini soranlara da, “Dersimli olmak suç mu?” diye çıkışıyordu.
Bu liderin patronajındaki parti kaybedecek işte...
Seçmen, “Ana... a... a...” diyecek... Yani “ayağını denk al” diyecek.
Daha önce çok kaybettiği, kaybetmeye şerbetli olduğu için de, bu sonuç sürpriz olmayacak.
Fakat, benim anlayamadığım husus şu:
Muhalefet avantajıyla seçime giren partiler genellikle (daha doğrusu mutlaka) oylarını yükseltirler. Dünyanın her yerinde böyledir bu.
Bizimkiler neden kaybediyor?
Bakmayın “anlamıyorum” dediğime...
Çok iyi anlıyorum... Neden kaybettiklerini de çok iyi biliyorum...
Bakalım müntesipler da anlıyor mu, anlayacak mı?
Hayır, Pazar akşamı, “ezeli ve ebedi kaybeden, neden bu seçimde de kaybetti?” sorusunun cevabını alamayacaksınız.
Cevap, yeni yasama dönemi boyunca bu sütunda olacak.
İrtibatı koparmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.