Bu bir gelecek çağrısıdır!
Gözlerini Türkiye'ye çevirmiş, Türkiye'den gelecek haberleri büyük bir heyecanla takip eden, Bağdat, Şam, Beyrut, Kahire, Tunus, Saraybosna, Üsküp, Bakü, Lefkoşe ve diğer tüm dost ve kardeş ülke başkentlerini, halklarını buradan muhabbetle selamlıyorum.
Bugün benim Türk kardeşim, Kürt kardeşim, Zaza, Arap, Laz Gürcü tüm kardeşlerim 74 milyon kazanmıştır. Yoksul kardeşim, kimsesiz kardeşim kazanmıştır. Bugün küresel ölçekte mazlumların mağdurların umudu kazanmıştır. İnanın bugün İstanbul kadar, Saraybosna kazanmıştır. İzmir kadar Beyrut kazanmıştır. Ankara kadar Şam kazanmıştır. Diyarbakır kadar Ramallah, Batı Şeria, Kudüs, Gazze kazanmıştır.
Bugün Türkiye kadar Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar, Avrupa kazanmıştır. Bugün demokrasi kadar, özgürlük kadar, barış, adalet, istikrar kazanmıştır. Bu milletin bir evladı olarak şunu da büyük bir gururla ifade etmek durumundayım. Türkiye artık bölgesine ve dünyaya örnek teşkil edecek bir demokratik özgürlüğe ulaşmıştır...."
Bu sözleri söyledi Başbakan Tayyip Erdoğan zafer konuşmasında.
Türkiye'nin bundan sonra izleyeceği yol haritasını ortaya koydu. İçerideki devrimlerin etkilerinin nasıl olacağını biliyoruz, izliyoruz... Sarsıcı dönüşüm, devlet iktidarını elinde tutan geleneksel yapıların direncini önemli ölçüde kırdı. Artık geri dönüşüm, hele bu sonuçlardan sonra oldukça zor görünüyor.
İçerideki dönüşümle uyum içinde Türkiye'nin küresel algısı da, algılanışı da değişiyor, ilgi alanı da genişliyor. Bugüne kadar bölge ülkeleriyle yürütülen yakınlaşma, ortaklıklar inşası projeleri kritik bir noktaya geldi. Bölgedeki rejimlerle yürütülen, kamuoyu tarafından büyük destek gören ortaklık projelerinin ciddi bir nitelik değişimine uğrayacağı, muhataplarının değişeceği aşikar. Bölgeyi saran fırtına, bütün hesapların revize edilmesini zorunlu kılıyor.
Bu yüzden bölgede, Erdoğan'ın isim isim saydığı o başkentlerde, o ülkelerin sokaklarında Türkiye'nin neler yapacağını, yapabileceğini henüz bilmiyoruz. Arap sokaklarında dalga dalga yayılan Türkiye etkisi giderek varolan iktidarlara karşı en önemli silah haline geliyor, kitleler bu silahla içeride değişimleri zorluyor.
Beyrut'ta, Şam'da, diğer başkentlerde, sokaklarda Türk bayraklarının yerine Fransız bayraklarını, Amerikan bayraklarını, İngiliz bayraklarını yeniden dalgalandırmaya yönelik dalga ile Türkiye'nin vizyonu, perspektifi ne kadar örtüşecek, ne kadar çatışacak zamanla göreceğiz. Bugüne kadar yapılanlar Türkiye'nin meydan okuması olarak algılandı ve bu güçler şimdi bu meydan okumayı terbiye ediyor, hesaba çekiyor.
İstanbul'un kaderi ile Bağdat'ın kaderi, Kudüs'ün kaderi, Şam'ın kaderi, Beyrut'un kaderi, Kahire'nin kaderi aynı. Bu yüzyıllardır böyleydi. Birkaç yüz yıldır bunu unutturmaya çalıştılar bize. Yeniden hatırladık. Yeniden görmeyi öğrendik. Yeniden ortak bir gelecek inşasının mümkün olduğunu öğrendik. Bağdat'a düşen bombalar İstanbul'un canını acıttı. Yarın Şam'a düşecek bombalar da canımızı yakacak, biliyoruz. Bu yüzden, Erdoğan'ın sözleri, bölgeyi okuma biçimi ne kadar da doğru.
Bu coğrafyada barış da, savaş da, istila projesi de Türkiye'nin pozisyonuna göre şekil alacak. Hep öyle oldu... Baskıcı rejimlerin kendi halkına karşı yürüttüğü kıyımla, istilacı projelerin bir yerlerde kesiştiğini de bilmeliyiz. Dolayısıyla, bölgeyi saran gelişmelerde, özellikle de Suriye konusunda Ankara'nın atacağı adımlar belirleyici olacaktır.
Her ne olursa olsun artık şunu biliyoruz: Türkiye'nin gelecek inşası sınırların ötesine taşan ortaklıklarla mümkün olacak. Siyasi tarihin, ortak geçmişin zenginliği ile mümkün olacak. Anadolu sınırlarına hapsolmuş bir Türkiye olmayacak. İstanbul'un sesiyle Beyrut'un, Kudüs'ün, Şam'ın sesi birlikte duyulacak. Kaderler yeniden birleşecek. Bu uzun yürüyüş, bölgedeki rejimlerle sınırlı değil, gelip geçici siyasi hareketliliklerle de sınırlı olmayacak.
Yüz yıl sonra yeni Türkiye'nin sesiydi o cümleler. İnanıyorum sadece bölge başkentlerinde, sokaklarında değil, Batı başkentlerinde de çok iyi duyuldu. Her sözü, cümleyi, sesi dikkatle not eden o başkentler, bugünlerde Türkiye karşıtı sert rüzgarlara yatırım yapıyor.
Suriye'deki olayları Türkiye'nin kışkırttığını, silah verdiğini, istilacı güçlere Truva atı hizmeti verdiğini, yakında Türk ordusunun Suriye'ye saldıracağını servis ediyorlar. Türkiye'nin ikili oynadığını, bir yanda Suriye'ye destek veriyor görünürken diğer yanda istilacılarla işbirliği yaptığını iddia ediyorlar.
Amaç, sokaklardaki Türkiye algısını silip süpürmek.
Evet doğru, ABD'li bir senatör, Lindsey Graham, "çok yakında Suriye'yi vuracaklarını" söylüyor. Fransa, İtalya, İngiltere'den benzer sesler yükseliyor. İran'dan da aynı ses geliyor. Doğu ve Batı yeni bir Türkiye karşıtlığı üzerinde birleşmiş gibi. Türkiye'ye karşı çok sert rüzgarlar bu güç birliğinden geliyor. Aslında korkunun sesi bu.
Oysa Erdoğan'ın zafer konuşmasındaki sözleri, cümleleri böyle değildi. Bir gönül birlikteliğinden söz etti. Kaderlerimizin bir olduğundan, acılarımızın, öfkelerimizin, sevinçlerimizin aynı olduğundan... El ele vermekten, güç birliği yapmaktan, ortak gelecek inşasından, ortak geçmişin bugüne çağrılmasından söz etti.
Şunu biliyoruz, bugün rüzgar hangi yönden eserse essin, ister Doğu'dan ister Batı'dan gelsin; İstanbul'un, Kudüs'ün, Bağdat'ın, Şam'ın kaderi birleşecek. Şam'ın kalp atışları İstanbul'dan duyulacak. İstanbul'unki Bağdat'tan... Hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir uğursuzluk bu birleşmeyi engelleyemeyecek. Bugünün korkuları, engelleri bir bir aşılacak.
İşte Erdoğan'ın sözleri bu geleceği haber veriyor. Bir hedefi, eğilimi, bugüne çağrılan o muhteşem gücü haber veriyor. Artık Türkiye'nin de, bölgenin de geleceği bu...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.