Aslan'ın kuyruğunu kesmek
Beşşar Esat (Suriye Aslanı) üçüncü konuşmasında zımnen ve dolaylı olarak Türkiye'ye cevap verdi. Kimseden ders almayacaklarını aksine ders vereceklerini söyledi. Bu muhaliflerine mikroplar diye hitap etmesi kadar kendi zamirini ortaya koyan bir husustur. Türkiye Beşşar rejimine 'halkınızı istediğiniz gibi öldürebilirsiniz. Bu sizin iç işiniz. Yaptıklarınızı göz ardı ediyoruz' deseydi, gönüllüce suç ortağı olsaydı mesele yoktu. Lakin işbirliğinden öte suç ortaklığını reddetmesi nedeniyle ve tavsiye ve nasihatlerinden dolayı Türkiye kötü adam oluyor. Esasen AKP hükümetinin Suriye'ye yönelik bazı politikaları baştan yanlıştı. Bunlardan birisi, Suriye rejimiyle kurumsal ilişkinin ötesinde şahsi ilişkiler geliştirmesiydi. Dolayısıyla samimiyet manevra alanı bırakmamıştı. Bu ilişki biçimini tarihin sonu kabul ediyorlardı. Halbuki, tarih durduğu yerde durmuyor. Coşuyor. Belki geleceği göremeyebilirsiniz ve bu bağlamda kurumsal ilişki ile birlikte şahsi ilişki de geliştirebilirsiniz. Lakin genel olarak geçmişi karanlık bir rejimle ihtiyatsız ilişkiler kurmak ve sıkı fıkı olmak istenmeyen sürprizlerle karşılaşmaya amade olmak demektir. İstinas veya ünsiyet peyda etmek bakış açısını değiştiriyor. Aynu's sahat dedikleri eleştiri gözü yerine zamanla aynu'r rıza denilen iyimserlik gözlüğü veya pembe gözlük takıyorsunuz ve her şeyi toz pembe görüyorsunuz. Bu bağlamda, Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapması da baştan yanlış hususlardan birisiydi. Yanlış hesaplar üzerine kurulu bir denklemdi. Ayrıca Davudoğlu'nun teorize ettiği sıfır sorun problemi de iflas etmiştir. En azından sıfır sorun meselesi başka denklemlere bağlı bir meseledir. Çıkarların ve tarihi sürecin senkronize olması gerekir. Suriye rejimi bağlamında Türkiye'nin söz konusu rejimle çıkarları da tarihi zemini denkleşemez. Türkiye bunu erken fark etmiş ama Muhammed Said Ramazan el Buti fark etmemekte direniyor.
Beşşar Esat'tan sonra Suriye Dışişleri Bakanı Velit Muallim de Türkiye'ye ilişkin bazı açıklamalar yapmış. Avrupalıların Suriye'ye yönelik politikalarını dikkate almayacaklarını ve görmezlikten geleceklerini ifade ediyor. Bunun ötesinde Türkiye'den de tutumunu gözden geçirmesini istiyor. Kendince bazı şüpheler ve güven aşınmasıyla ilgili noktalar serdediyor. Sözgelimi, Cisr eş Şuğur'da henüz kuzeye doğru akın başlamadan Türkiye'nin çadır kentler kurmaya yeltendiğini ifade ediyor. Bununla Türkiye'nin adeta mültecileri kaçma yönünde kışkırttığını ima ediyor. Perşembenin gelişi Çarşamba'dan belli olduğuna göre kuzeye insan sağanağı yağacağını tahmin etmek kahin olmayı gerektirmez. Muallim daha önce Arap ülkelerinin kendilerini yalnız bıraktıklarından şikayet etmişti. Şimdi ise tersinden Rusya ve Çin gibi ülkelere kendilerine sahip çıktığı için şükranlarını sunuyor. Kendi halkıyla bütünleşseydi herhalde ne Çin ne de Rusya'ya muhtaç olur ve onlara ne şükranlarını ve ubudiyetini arz ederdi. Kendi halkına çemkirirken Rusya ve Çin'e ubudiyet arz ediyor. Bilmiyor ki, geleceği ne Çin ne Rusya ne İran ne de ABD'nin elindedir. Sadece Allah ile kendi halkının elindedir. Rusya ve Çin'i razı etmek için gösterdiği çabaların bir kısmını halkını kazanmaya adasaydı herhalde daha iyi durumda olabilirdi. Bölgede sadece kendisi yenilmeyecek, ileride belki de Çin ve Rusya da peşinden 'Yecüc Mecüc' bağlamında bölgede tarihe karışacaklardır. Muallim İran'a şükran etmeyi unutmuş! Bunun iki nedeni olabilir: Birincisi, zaten onu kendinden ve parçası veya bütünü saymaktadır ve kendi kendine teşekkür abes bir şeydir. Ya da kimlerle ortak olduğuna dair halkının eline ek koz vermek istememektedir.
Muhammed Abid adlı Arap yazarın da kaydettiği gibi, Suriye konusunda en kritik rolü Türkiye oynamaya namzettir. Yani beşeri planda son sözü Türkiye söyleyecektir. Muallim tek taraflı olarak Türkiye'ye muhabbet beslediklerini ve sevgilerinin tek yanlı kaldığını söylerken Muhammed Abid ikili ilişkilerden Suriye'nin kârlı çıktığını Türkiye sayesinde uluslararası tecridini ve uzletini kırdığını hatırlatmaktadır. Yani nankörlük imasında bulunanın kendisi nankördür. Muhammed Abid düşmana karşı devekuşu politikası izleyen ama halkına karşı aslan kesilen Suriye aslanını ancak Türkiye'nin terbiye edebileceğini ve kuyruğunu kesebileceğini söylüyor. Kimileri bu terbiye işini yeniçerilere havale ediyor. Star yazarlarından Tony Karon bu hususta şunları yazmaktadır: "Suriye'deki gaddarlık üzerine kafa patlatırken, yalnız iki yıl önce Türkiye'nin dış politikasındaki "yeni Osmanlıcılık" üzerine endişeli diplomatik iç yazışmalar yapanlardan bazıları bugün gizlice, Yeniçerilerin eski Osmanlı vilayeti Suriye'ye karışıklığın yatıştırılması için konuşlandırılmasını hoş karşılayabilirler."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.