Suriye ve Türkiye'nin belirleyici rolü
Suriye'deki halk hareketi sınırın iki yakasında Türkiye-Suriye gerginliğine yol açtı. Daha önce örnek ilişki olarak gösterilen iki ülke ilişkileri bambaşka bir noktaya savruldu. Bunda Türkiye'nin bir kabahati yok. Netice itibarıyla, Suriye rejiminin halkıyla ilişkisi ve tarzı Türkiye ve dünya ile ilişkilerine yansıyacak ve geleceğini de belirleyecektir. Suriye rejimi halkıyla kavgalıdır. Halkı özel mülkü olarak gören bir rejimin hayatiyetini sürdürmesi imkansızdır. Halkına rağmen iktidarlar dönemi kapanmıştır diyemesek bile ilelebet böyle bir statü ile de yoluna devam edemez. Suriye halkı 48 yıldır istisnai bir statü altında yaşıyor. Bunun değişmesinin vakti gelmiştir.
Geçenlerde Şarku'l Avsat gazetesi yazarlardan Ali İbrahim ilginç bir makale yazdı ve makalesinde bir mukayese yaptı ve Türkiye'nin Suriye üzerinde belirleyici rolüne dikkat çekti. Suudi Arabistan'ın Yemen üzerindeki etkisiyle Türkiye'nin Suriye üzerindeki etkisini mukayese etti ve Suudi Arabistan'ın Yemen'deki gelişmeler üzerinde birinci derecede söz ve rol sahibi olduğuna dikkat çekerek Türkiye'nin de Suriye bağlamında aynı konuma sahip olduğunu vurguladı. Bazı yorumcular Riyad'ın Yemen'deki rejimin değişmesine pek de sıcak bakmadığı görüşündeler. Buna mümasil, aynı çevreler hem Suudi Arabistan'ın hem de Türkiye'nin Suriye'deki rejimin değişmesine pek de hevesli olmadığını savunuyorlar. Bunun Suudi Arabistan için temel nedeni, eninde sonunda olayların Suudi Arabistan'a sıçrayacağını düşünmesi ve kapısını çalacağına dair kanaati ve inancı. Olaylar bir nokta durursa sırasını bekleyen rejimler de derin bir nefes alacak ve rahatlayacaklar. Aynı çevrelere göre Türkiye'nin gerekçesi ise apayrı. Türkiye'nin endişesi bölgesel istikrarın bozulması ve bunun Türkiye üzerine de olumsuz yansıması.
Suriye rejimi krizi iyi idare edemedi. Bunun nedeni rejimin karakterinin bozuk olmasıdır. Dış ilişkilerinde de halkına davrandığı gibi sorumsuz davranıyor. Bilindiği gibi, Beşşar Esat birçok defa Arapların 'bezaetü'l kelam' dedikleri cinsten kem sözler sarf etti. Bu meyanda 2006 yılında Arap liderlerini 'ensafu rical' yani adam müsveddeleri ve bozuntuları diye anmıştır. Ve nitekim en son olarak halkını da 'mikroplar' olarak nitelendirmekten kaçınmamıştır. Kaddafi, Aziziye'den alışık olduğu hamamböcekleri ifadesini yeğlerken doktor olduğundan Beşşar mikropları tercih etmiştir. Bu nedenle Türkiye ile de arasındaki psikolojik mesafe giderek açılıyor. Hatta bazıları karşılıklı bir askeri müsademeden veya Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesinden bahsediyorlar. Şu aşamada bu beklentiler gerçekçi olmasa bile psikolojik vasat eskisi gibi değil, hissi mesafe açılmış bulunuyor. Bu iki tarafın liderlerinin açıklamalarına da yansıyor.
Bugünlerde herkes Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceğine kafa yoruyor. Bunlardan birisi de Şimon Peres ile Başbakan Erdoğan arasında Cenevre'de moderatörlük yapan David Ignatius. O da Suudlu Yazar Ali İbrahim'e katılıyor. Bu bağlamda, David Ignatius Suriye cephesinde arabuluculuk yapabilecek yegane ülkenin Türkiye olduğunu ve bu işin büyük ölçüde Başbakan Erdoğan'a kaldığını yazmaktadır. Ona göre bu misyonunda Türkiye'yi Körfez ülkeleri destekleyecektir. Gerçekten de Suriye konusunda en temel rol oynayabilecek ülke Türkiye olarak görünüyor. Türkiye'yi de bu misyonunda Körfez ülkeleri yalnız bırakmamalıdır. Körfez ülkeleri Suriye'de Türkiye'nin elini güçlendirirken ve rolünü desteklerken Türkiye de Körfez'de onlara destek olmalıdır. David Ignatius Arap Baharı'nın kanlı bir yaza dönüşmemesi için arabuluculukların yapılması gerektiğini savunuyor ve Türkiye'ye Suriye cephesinde en temel rolü biçiyor (Avoiding a summer of blood By David Ignatius, Published: June 22, 2011, Washington Post).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.