Devlet böyle istiyor
Kötü haberi vereyim: Eskiden, darbe ve muhtıralarla, oldubittiye getirip, bir ucundan iktidara tutunurlardı...
Hükümeti kurarlardı...
Yahut, hükümeti kurmakla görevlendirilirlerdi. İsmet Paşa örneğinde olduğu gibi.
Bazen, teknokratlar hükümetine Başbakan verirlerdi. Nihat Erim’i hatırlayalım.
Bazen, koalisyona “ortak” yazılırlardı.
Siyasi mühendislik faaliyetleri tarih olduğu için, bu yol tükenmiştir. Kötü haber bu...
Daha da kötüsünü söyleyeyim:
Seçim kazanarak iktidara gelme şansları da “tamamen” bitmiştir...
Hangi etiketi kullanırlarsa kullansınlar; ister “yeni CHP”, ister “eski CHP”, hatta isterse “uzay CHP’si” lejandı altında girsinler seçime, hiçbir şey değişmeyecektir.
Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte yakaladıkları yeni olma ümidini tükettikleri gibi, “eski”ye dönüş de mümkün olmayacaktır... “Yeni”yle “eski” arasında slalom yapan, işine geldiğinde “yeni”, işine geldiğinde “eski” oluveren, kurumsallığını ise “bürokrat ocağı” olmaya borçlu bu tuhaf ve amorf yapı, ne yazık ki yolun sonuna gelmiştir.
Bu iş Baykal’la olmuyordu...
Kılıçdaroğlu’yla da olmayacak.
Baykal’ın Canan Arıtman’ı, Önder Sav’ı, Kemal Anadol’u filan vardı... Kılıçdaroğlu’nun da Mehmet Haberal’ı, Süheyl Batum’u, Oktay Ekşi’si var.
Esasında bu iş olmaz...
Toplumu yukarıdan aşağıya dizayn etmek, toplumun iyiliği için toplumu dövmek, eğitimi bir “terbiye ve hizaya getirme metodu” olarak kullanmak, zorla çağdaşlık dikte etmek bir “on dokuzuncu yüzyıl alışkanlığıydı” ve bitti. Jakobenizm artık siyasal bir yöntem değil. Dünya, hizadan çıkmış insanların dünyası artık.
Hadi daha açık konuşalım:
Kemalizm bitmiştir. Dolayısıyla, Kemalist umdelerle kalkışan CHP de bitmiştir ve bu topluma verecek bir şeyi kalmamıştır.
İster Kılıçdaroğlu gelsin, ister Baykal, hatta isterse Zülfü Livaneli, temel politikalarda bir değişme olmayacaktır... Parti, çünkü, mutlak otoriteyi “sosyal demokrasi” kılıfı giydirerek yedirmeye çalışan azınlık iradesinin partisidir.
Öyle de kalacaktır.
Dün, “yemin krizi”ni değerlendiren bir refikimiz, “Devleti kuran parti bu hallere mi düşecekti, vah...” gibilerden bir şeyler yazıyordu.
CHP’nin amacı sistemi kilitleyip “muarızının” iktidarını zora sokmakmış, bu nedenle krize yatıyormuş, ayıp değil miymiş, filan.
Hepsi doğru.
İktidar umudunu tüketen CHP, varlığını “kriz”le hatırlatıyor...
Eskiden olduğu gibi, oldubittiye getirerek iktidara giden yolu aralamaya çalışıyor.
Fakat, bana kalırsa, asıl amaç, anayasa yaptırmamak.
Referandumda aldığı tavır, bunun işaretleriyle doluydu. Hem sistemi kilitlemek, hem uzlaşma köprülerini atmak, hem de statükoya nihai darbeyi vuracak “sivil anayasa”yı önlemek... Olabilirse, darbe soruşturmalarının altını boşaltmak ve bir meşruiyet tartışması açmak...
Bitirmeden önce bir “düzeltme” yapayım:
Refikimizin iddia ettiği gibi, “CHP, devleti kuran parti” değildir.
Devletin kurduğu partidir.
Devlet partisi olduğu için “krize” oynuyor.
Elinden gelenin limiti şimdilik budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.