Susan kalemler
Mısır'da devrimle birlikte değişen çok şey var. Bunlardan birisi de Ezher'in yapısı. Mehmet Ali Paşa ve Sultan İkinci Mahmut döneminde hem Mısru'l Mahruse (inayet altındaki Mısır/Kahire) hem de Dersaadet'te (İstanbul) ulemanın özerkliği kaldırılır ve vakıfları da müsadere edilir ve merkezileştirilir. Böylece ulemanın istiklaliyetine son verilir. Mehmet Ali Paşa ve Abdunnasır, Ezher'i merkezileştirir ve ulemanın rolünü azaltırlar. Mısır Devrimi şu veya bu şekilde Ezher'e iade-i itibar sağlamıştır. Şöyle söyleyenler hep olacaktır. Ezher'de ne değişti ki! Eski yapının adamları yerli yerinde durmuyor mu? Eski tas eski hamam değil mi? Sadece tellak değişmedi mi? Tunus'ta Sibsi, Libya'da Mustafa Abdulcelil, Mısır'da Hüseyin Tantavi eski dönemin adamları değiller miydi? Evet! Bir yönüyle bu itirazlar doğru. Lakin bunun karşısında eski devrimlerle alakalı şöyle de bir söz de hatırlardan çıkarılmamalıdır: Devrimler çocuklarını yer! Son örnekte olduğu gibi bazen de çocukları eski yapıyı yıkarlar. Allah'ın çeşitli işleri vardır. Ezher artık Mehmet Ali Paşa dönemini aşıyor. Merkeziyetten ayrılıyor ve yeniden özerk hale geliyor. Elbette Ahmet Tayyip eski iktidar partisi Demokratik Milli Parti'nin mensuplarından birisiydi. Geldiği noktada artık ulemanın özerkliğini savunuyor. Bu noktada Ezher kabuğunu kırıyor. Bu, birinci nokta. İkinci noktaya gelecek olursak; Ezher'in en önemli özelliklerinden birisi de aylık dergisi Mecelletü'l Ezher'dir. İslam dünyasında bir dönem reformculuğun sesi ve kalesi sayılmıştır. Ezher dergisini Mısır'dan beri sıkı takip etmişimdir. Takip edemediğim devre son iki senesidir. Zira Dünya Dağıtım üzerinden Türkiye'de ithalatı ve pazarlaması yapılırken ne olduysa son iki yıl içinde kesintiye uğradı. Bir 28 Şubat sürecinde bir de son iki yılda artık Türkiye'ye gelmiyor. Bazıları bunu izah sadedinde ilgi azlığını gösteriyorlar. Elbette ilgi azlığı ihtilatçı firma açısından caydırıcı bir faktör. Ticari olarak cazipliğini ortadan kaldırır. Birinci olarak, Ezher dergisinin Türkiye'ye gelişi, ilgili azlığından durduruldu ise bu ülkemiz açısından esef verici bir gelişmedir. İlmi mahfillerin de ayıbıdır. Geçen yıl veya öncesinde Ankara merkezli bazı İslami-ilmi dergilerin kapanması da bu yorumu güçlendiriyor. Lakin ne olursa olsun Ezher dergisinin Türkiye'ye getirilmesi stratejik bir öneme haizdir. Ezher dergisi hem ilmi hem de davet dergisidir. Ne kuru bir ilimcilik yapıyor ne de derinliği olmayan bir davet üslubu kullanıyor. Bizimkilerden çok iyi,
Bu arada her sayısında başyazısını zevkle okuduğum derginin eski yayın yönetmeni Muhammed Recep Beyumi de hakkın rahmetine kavuşmuş. Bunu da Ezher'le alakalı bir yazıdan öğrendim (http://www.almesryoon.com/news.aspx?id=68162 ). Gerçekten de yazıları ilmi ve edebi idi. Ezher dergisinin hakkını vermeye çalışıyordu. Özellikle geçmişe ve ilmi çevrelere dair hatıratı yazılarını ve Ezher dergisini renklendiriyordu. Muhammed Recep Beyumi'nin yerine son yıllarda giderek fikri, kuvvet, salabet ve sıhhat kazanan Muhammed İmare gelmiş. Önceleri Arap milliyetçiliği çizgisinde olan İmare zamanla daha sağlam bir çizgiye oturmuştur. Kuvvetli birikimi ve tetebbuatı olan Muhammed İmare son yıllarda hem ilmi hem de siyasi olarak Hıristiyanlık üzerine yoğunlaşmış bu da onu Kıptı Kilisesi ile karşı karşıya getirmiştir. Sabık Ezher Şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi döneminde bu yüzden Ezher dergisinin promosyon olarak verdiği bir kitabı Kıpti Ortodoks Kilisesi'nin baskıları üzerine piyasadan toplatılmıştır.
Bizim açımızdan aşina kalemlerden birisi olan Muhammed Recep Beyumi'nin kaybı ve vefatı teessür nedenidir. Sevdiğimiz kalemlerden birisini daha kaybettik. Gerçekten de dergiye renk ve revnak katıyordu. Lakin inşallah Muhammed İmare tecrübesi ve birikimiyle boşluğunu dolduracaktır. Kendisini aratmayacaktır. Bununla birlikte seyyal ve cevval kalemler birer ikişer aramızdan kayıp gidiyor. Muhammed Recep Beyumi ile birlikte son sıralarda Ahmet Behçet'in El Ahram'daki Sanduk ed Dünya (Dünya Kutusu) köşesi de boş kaldı. Ahmet Behçet vefat etmedi lakin yaşlılıktan mütevellit yazma kudretini kaybetti. Beyumi'yi sadece yazılarından tanıdım. Ahmet Behçet'i ise 1986 yılından beri yakinen tanıyorum. İtidaliyle ve güzel üslubuyla bir fenomendi. Bir akşam evine de misafir olmuş ve Erzurum tarzı ketelerinden de yemiştik. Evet! Birer ikişer aşina kalemler susuyor ve tanıdık yüzler aramızdan ayrılıyor. Bu kalemler sıradan kalemler değil. İstisnai kalemler. Boşluklarının dolması niyazıyla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.