PKK içinde Öcalan'a darbe
Diyarbakır'da 13 genç insanın toprağa düşmesi tüm Türkiye'nin yüreğini yaktı. O gençlere Allah'tan rahmet diliyorum, Türkiye'ye de başsağlığı...
Son 30 yılda bu tür saldırılarla çok karşılaştık. Ne zaman Türkiye demokrasiye, toplumsal barışa yakınlaşsa birileri rahatsız oluyor.
Şimdi de benzer bir saldırıyla karşı karşıyayız... Son bir haftada olup bitenlere bir bakın... Arka arkaya birçok olay meydana geldi. Sokak ortasında infaz edilen uzman çavuşlar, kaçırılan askerler ve arkasından son pusu.
Artık bu gidişe bir son nokta koymanın zamanı geldi.
Önceki gün yazdım, BDP bir yol ayrımında... Demokratik bir anayasa yapmaya hazırlanan bir Türkiye'de, şiddeti seçenlere karşı sivil siyaset bir şeyler yapıp inisiyatif almalı... Ve en önemlisi bu saldırıyı yapanlar teşhir edilmeli...
1993'te 33 askerin öldürülmesinden bu yana PKK içinde bu tür saldırılar hep yapıldı ve hiç hesap sorulmadı. Abdullah Öcalan sık sık PKK içindeki "çeteler" den söz etti ama o çetelerin kimler olduğuna dair bir sonuç çıkmadı ortaya. Türkiye, devlet içinde çeteleşen, darbe üreten karanlık yapılara karşı mücadele ederken Kürt siyaseti bunu yapmadı, yapamadı.
Bir Kürt siyasetçinin şu sözü önemli:
"Birilerinin sorgulanması gerekiyor. Bizler devleti, siyasi partileri eleştiriyoruz ama karşı taraf acaba melekler ordusu mu? Hiç mi kravatlarını yanlış bağlamıyorlar? PKK'ye geçmişte 3-5 kişi diyorduk şimdi milyonların desteğinden söz ediliyor. Peki, milyonların desteğini alan bir hareketin hala 30 yıl önceki yönteme başvurmasında bir gariplik yok mu? Birilerinin bu garipliği sorgulaması lazım değil mi?"
Daha vahimi, son 30 yıllık şiddet yoğunluklu yakın tarihte işlevi insanı yaşatmak olan sivil siyasetin, şiddeti yüceltmesi...
Kürt siyasetinin paradoksu bu... Artık buna bir son vermenin zamanı geldi ve geçti. Tahrir Meydanı'nda Mısır halkı hiçbir biçimde şiddete başvurmadan 18 günde 32 yıllık diktatörü yıkmayı başardı.
Peki, Kürt siyasi hareketi 27 yılda nereye geldi? Hâlâ eski yöntemle şiddet sürüyorsa buna sivil siyasetçilerin diyeceği bir şey yok mu?
Yaratılan düşmanlıkları, ödenen ağır bedelleri ve kirlenmeyi bir yana bırakın bugün özerklik dahil siyasi arenada hangi konu konuşulamaz durumda?
Bu yüzden Kürt hareketinin siyasi aktörleri Mısır örneğine biraz farklı bir pencereden bakmalı... Artık şiddeti yücelterek, "şiddetle hak elde ediliyor" siyaseti yaparak bir yere gidilemez...
Son iki günlük AK Parti ve BDP görüşmeleri bile sivil siyasetin anlaşma olmasa bile konuşabildiklerini gösteriyor.
Bu karanlık eylem, 15 Temmuz'u erteleyen, Hatip Dicle meselesini kenara koyan ve 'Demokratik Anayasa'yı önemseyin' diyen Öcalan'ı da, Ankara'da yemin krizini aşmaya çalışan BDP'yi de çok kötü bir pozisyona soktu...
PKK'yı iyi tanıyanlara göre bu çok net biçimde PKK içi bir darbedir. İyi tasarlanmış, barış yanlılarını zora sokan ve onları anlamsızlaştıran bir darbe. Kürt siyaseti kendi darbecileriyle yüzleşmeden özgürlük getiremez...
Özerklik bir Türkiye projesi mi?
Bu kaotik ortamda devreye Demokratik Toplum Kongresi'nin girip; "Biz özerklik ilan ettik" demesi ise tam bir siyasi garabetti...
Anlaşılan Kürt sivil hareketinin içindeki "derin güçler" de boş durmuyor. Ve garip şeyler yapıyor.
Baksanıza bir Türkiye projesi olarak ortaya atılan "Demokratik Özerklik" önerisi alel acele sadece Diyarbakır'da ilan ediliyor.
Hani bu bir Türkiye projesiydi ve 25 ayrı özerk bölge oluşacaktı?
Sanıyorum Leyla Zana'nın kongreyi terk etmesi de, Altan Tan'ın önerilere karşı çıkması da bu gariplikle ilgili.
Devletin asimilasyoncu ve inkârcı politikaları sonucu Kürt coğrafyasında çok acı yaşandı... İşin garip tarafı şimdi bu acıların sürmesini isteyenlere Kürt siyasetçilerin fırsat sunması...