Devrimin İslamileştirilmesi
Filistin asıllı merhum ve şehit İsmail Raci Faruki'nin Bilginin İslamileştirilmesi adıyla bilinen bir kitabı ve projesi vardı. Zaten teknik ve fenni ilimler fıtri bilimlerdir ve onların İslamileştirilmesi gerekmez. Onlar bizatihi İslami'dir. Lakin yoruma dayalı sosyal bilimleri İslamileştirmek gerekebilir. Esasında Gazali, felsefenin bazı bölümlerini dışlayarak bunu yapmak istemiştir. Gazali felsefeyi tahlil ederek doğrusunu eğrisinden (salihini talihinden) ayırarak ona iman ettirmek istemiştir. Zaten kelam, felsefenin iman etmiş halidir. Günümüzde de 'ilim, iman etmeyi gerektirir' kampanyası var ve bu kampanyada başı Vahidüddin Han gibiler çekerken Faruki de sosyal bilgileri İslamileştirmek istemiştir. 27 Mayıs 1986 tarihinde şehit edilmesine kadar bu yolda mücadele verdi. Ardından onun yükünü bir biçimde Taha Cabir Alvani gibiler çekmektedir. Lakin bu proje kısmen de olsa akim kalmıştır. Bunun temel nedenlerinden birisi Bilginin İslamileştirilmesi akımını başlatan ve eserini yazan İsmail Raci Faruki'nin en verimli döneminde şehit edilmesi ve ardından 11 Eylül atmosferinin getirdiği kısıtlamalardır.
Bugün ise farklı bir zeminde farklı bir İslamileştirme türüyle karşı karşıyayız. Bu da Arap baharının veya devriminin İslamileştirilmesidir. Baştan beri devrimin hangi yöne eğrildiği soruluyordu. Obama gibiler ona neoliberalizm gömleği giydirmek istiyor ve 1989 değişimini model olarak takdim ediyorlardı. Halk tarafından protesto gösterileri devrime dönüşüyor lakin bunun fikri pusulası ortada gözükmüyordu. Mısır'da Mübarek'in devrilmesinden sonra tartışmanın odağında şu var: Devrimin dümeninde ve direksiyonunda kim olacak?
Askerler devrim dalgasında kurumlarının konumunu korumaya özen gösterirken asıl çekişme İslami kesimler ile liberaller ve solculuğu gitmiş laikliği kalmış (ahı gitmiş vahı kalmış) kesimler arasında cereyan ediyor. Tunus'da olduğu gibi Mısır'da da İslami kesimler devrim karşısına talepkâr bir konumda çıkmadılar. Geri durdular. Üzerlerinde yılların çekingenliği vardı. Adeta iktidar perhizi yapıyorlardı. Hatta başkanlık için adaylığını koyan Abdulmünim Ebu'lFutuh'un bu yüzden İhvan'la ilişiği kesildi. Belki de bütün kesimler çözümü sandıkta arasa ve temel değerler üzerine ittifak edebilseler yine İslamcılar köşelerinde kalmaya devam edecekler. İhvan ve dini kesimler de boyunlarını iktidara doğru uzatmayacaklar ve müstenkif tavırlarını sürdüreceklerdi. Lakin karşıt kesimler sadece İslami kesimlerin iktidara gelmesine karşı çıkmayıp bilakis İslami değerlere de karşı çıkınca İslami kesimler kendilerini ister istemez iktidar yarışı içinde buldular. Bu Sudan'da Turabi'nin geliştirdiği modelden çok farklı. Bu isteyerek değil istemeyerek veya zorunluluk sonucu gerçekleşen bir süreç. Bu yüzden de sorumluluğa mukarın olduğundan başarı endeksi yüksek. Mısırlılar, 2002'de ülkenin İslami kimliği korumak için Kazablanka'da yürüyen milyonlar, Faslı dindaşları gibi yeniden Tahrir Meydanı'na indiler ve orada devrimin ismini ve kimliğini koymaya çalıştılar. Kim ne derse desin İslam aleminde protestocu eylemlerin veya devrimlerin geleceği son nokta İslami değerlerdir. Çünkü kap içindekini sızdırır. Çalıntı ve edinme kimliklerin veya azınlık ideoloji haline gelmiş Batılı ve seküler değerlerin ve düşüncelerin İslam dünyasındaki egemenliği geçicidir. Zaten artık Batılı değerler kendi coğrafyasında iflas ediyor. Batılılaşma dalgası da er geç İslam dünyasına her seviyede veda edecektir. 29 Temmuz'da İslami kesimleri temsil eden milyonların Tahrir Meydanı'na inmeleri, Tahrir'i batı düşüncelerinden arındırmıştır. İslami kesimler yekpare ve yek vucut olmuşlardır. Ezher'in de tepki gösterdiği gibi, ABD'nin işi gücü Kıpti azınlığı kollamak ve ona hami olmak ve onları kışkırtmak ve çoğunluk olan Müslümanlarla uyumlarını baltalamak ve bu noktada ortaya çıkan açıkta da Mısır politikasına müdahale edebilmek ve güdebilmektir. ABD, Kıptileri manivela aracı olarak kullanmaktadır. Gassan İmam gibi yazarlar ise Mısır'da devrimin İslamileşmekte olduğunu yazıyorlar. Suriye'de de rejim protestoların İslamileşmekte olduğuna dikkat çekiyor ve bu yönüyle kimi karar mercilerini uyarmaya ve etkilemeye çalışıyor.
İslamcıların söyleyecek sözleri var ve bunu söylemeye başladılar. Geri çekilme veya istinkaf çözüm değil. Çözüm, kendi yanlışlarını da düzelterek ileriye doğru yönelmektir. İslamcılar açısından en kritik nokta her şeyi ben bilirim havası ve mustağni tavırlardır. Bir de fikri boyut üzerine yoğunlaşarak manevi ve ruhi boyutu ihmal etmektir. Bu Sudan'da olduğu gibi felaketi beraberinde getirir. Temel boyut manevi boyuttur onu ihmal eden mücerret ideolojik bir kalıp haline gelir. İslami hayatın sadece fikirle beslenmesi mümkün değildir. Fikri boyutu ihmal etmeden manevi kaynaklardan gıdalanmalıdır. Kuveyt'ten Mısır'a kadar İslami kesimlerle seküler değerlere bağlı liberaller ve sol arasında bir siyasi yarış yaşanıyor. Şüphesiz bu yarışı yerelliğin veya daha doğru tabirle asaletin sesi ve temsilcisi İslamcılar kazanacaktır. Bu zaferin devam etmesi ise bu yerel sesi eskilerin tabiriyle alemşümül veya bugünkü tabirle küresel ve evrensel hale getirebilmektir. Evrensel zemine taşıyabilmektir. İslamcıların yürüyüşü henüz yeni başlıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.