Anneannemin Ramazanları
Geçmişi özleyenlerden olmadım hiçbir zaman. Ne gönlümde, ne kafamda ne de yüreğimde nostalji turlarına çıkmadım, arkama yaslanıp gözlerimi yumarak. Hele de çocukluk günlerimi hiç mi hiç aramadım. Çünkü benim hayatımda çocuklukla rezillik aynı kapıya çıkar.
Ama, özellikle bu Ramazan’da, hele de Allah’ın günü yıldızları bol otellerde ya da sokaklarda yapılacak iftarlara davetler geldikçe, rahmetli anneannemin Ramazan anlayışı ve evinde, konu komşuya, yakın akrabalara hazırladığı iftar yemekleri kopup geliyor belleğimden. Hali vakti yerinde olmasına rağmen, anneannem kör gözüm parmağına örneği, kuş sütünün eksik olmadığı masalar düzmezdi. Ramazan sofrasının Allah’ın nimetlerine şükredildiği, kulun Allah’ıyla buluştuğu bir tür ibadet olduğunu bilir, asla bir şova dönüştürmezdi.
Masanın başına oturur “Allah’ım sana, verdiğin bu nimetler için şükrediyorum” der, ağzına bir zeytin atar, bir yudum su içer ve orucunu açardı. Ardından çorba gelirdi sofraya. Ama anneannem yerine oturmaz, herkesin önündeki pideyle, zeytinle, reçelle, pastırmayla ve diğer yiyeceklerle ilgilenir, soluk almadan eline geçirdiğini ağzına tıkanlarıysa uyarırdı: “Kuzum kıtlıktan mı çıktın... Yavaş yavaş ye... Tıkanacaksın yavrum...”
Dedemin dinle, oruçla, ibadetle uzaktan yakından ilgisi olmadığından onun iftar sofrasına oturmamasına da özen gösterirdi Hanım Ağa. Zaten dedem, önceden yemeğini yemiş olur, odasına çekilirdi. Soranlara da “Bugün kendini pek iyi hissetmiyor, içeride dinleniyor!” derdi rahmetli anneannem.
İftardan sonra da herkesi salona toplar, hal hatır sorarak sohbeti başlatır, iyilikten, alçak gönüllü yaşamanın erdemlerinden, hoş görüden, sevgiden söz eder; yakınanı, yaka silkeni, dedikoduya yelteneni sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürerek sustururdu. Sohbet bitince de herkesi kapıya kadar uğurlar, ama konuşanların arasında özellikle dul hanımları, hepten yoksulları gece yatısına, sahura alıkoyardı ne yapıp edip.
Anneannem gibi insanlar azalıyor mu yoksa bana mı öyle geliyor kestiremiyorum pek. Ama onun Ramazanlarını özlüyorum; içimi kaplayan huzuru arıyorum... Nur içinde yat Hanım Ağa.
Şort giydin yumruk, oruç tutmadın sopa
Bu haberlerden bıktım usandım artık! Her şeyden önce, beni hiç ilgilendirmiyor kimin ne giydiği ya da giymediği. Ama, ne yalan söyleyeyim, belediye otobüsünde bir genç kıza, şöyle ya da böyle giyindi diye birinin yumruk atabileceğini ve de hiç kimsenin “Höstt! Delirdin mi sen!” demeyeceğini düşünemiyorum. Hadi diyelim meczubun biri yumruk attı, otobüsteki onca insan adamın üzerine çullanır o saat yahu!
Daha bu “haberin” mürekkebi kurumadan bir ilimizde, gün ortasında çay içen birine taş atıldığı haberi düştü önüme. İl adını “K....” olarak vermişler. Konya mıdır, Kayseri mi, Kars mı, Kırıkkale mi seç seçebildiğini demek istiyor bu haberi yazan. Saldırılanın adı da Ç.E. Haberi gömmüşler 17. sayfaya, belli ki bekliyorlar birileri oradan alıp baş sayfaya taşısın diye. Yemezler canım kardeşim. Böyle uyduruk kaydırık haberlerle toplumda çatışma yaratmak için uğraşmayın. Yaratamayacaksınız. Toplumun çok büyük bir bölümü barışı, itiş kakışa tercih etti çoktan. Yeni Türkiye’de yaşıyorsunuz; alışın artık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.