Genç kızı mini etek giyiyor diye yaktılardan, şoför ezan okuduya!
Hürriyet’ten Cumhuriyet’e giderken eski gazetesinin asparagas habercilik anlayışını da götürmüş galiba Bekir Coşkun beraberinde.
Hatırlarsanız, Hürriyet Gazetesi bir zamanlar Paris’te türban yasağı tartışmaları gündemdeyken “Mini etek giydi diye, genç kızı diri diri yaktılar” haberi yapmıştı.
20 Aralık 2003 tarihli haberin spotları aynen şöyleydi:
“5 milyon 700 bin Müslüman’ın yaşadığı Fransa’da, laiklik için tehlike oluşturan aşırı istekler devleti kızdırdı ve köklü önlemler almaya yöneltti... Hürriyet yazarı Özdemir İnce, 5 milyon Müslüman’ın yaşadığı Fransa’da, türbanın yasaklanmasına varacak olayları inceledi. 30’a yakın kişiyle görüştü ve yazdı. Laiklik Kurulu’nun Türk üyesi Gaye Petek, ‘Kızlara karşı yoğun baskılar ortaya çıktı. Bir genç kız, kısa etek nedeniyle bir sitenin çöp odasında diri diri yakıldı’ dedi.”
Yani İslamcılar öyle azmıştı ki, sadece mini etek giydiği için bir genç kızı yakmıştı.
Aslında yakma olayı doğruydu ama çarpıtılarak verilmişti. 4 Ekim 2002’deki meydana gelen olay, tipik bir getto cinayetiydi ve dinle, fanatiklikle ilgisi yoktu.
Şimdi de şort giydi diye otobüste yumruklanan genç kız olayı patladı. Gelişmeler, olayın şortdan çok magandalık kapsamına girdiğini gösteriyor.
Coşkun ise bir adım ileri gitmiş, otobüs şoförünün aracı sağa çekip Ezan okumaya başladığını iddia etmiş.
Bu Hürriyet kültürü de Harp Okulu’nunki gibi galiba, nereye gidilse aynı kalıyor...
TSK’ya yakın gazete ve yazarlar kimler!
“Türk Silahlı Kuvvetlerine yakın gazete ve yazarlarına dosyayla ilgili bazı bilgiler avukatlar aracılığıyla ulaştırılarak, bu olayın yasal olmayan delillerle oluşturularak sanki TSK’nın içinde terör örgütü yapılanması varmış gibi gösterilmeye çalışıldığı kamuoyuna duyurulmalı.”
STAR Gazetesi’nin andıç haberinde, Genelkurmay’ın hükümet aleyhine kurduğu haber portallarının kokusu çıkınca karargahın aldığı bu karar vardı.
Asker, medyadaki uzantıları ile karşı atağa geçecekti.
Her zaman olduğu gibi...
Aynen de öyle yaptılar.
Alper Görmüş ‘’Ergenokon Haberciliği’’ başlıklı iki ciltlik kitabında bu çaba ve işbirliğinin detaylı örneklerini veriyor.
İşin garibi, bugün Türkiye’de uluslararası platformlarda ‘’basın özgürlüğü tehlikede’’ diye kıyamet koparanların tam da ‘’Türk Silahlı Kuvvetlerine yakın gazetelerde’’ çalışan, TSK’ya yakın gazeteciler olması.
Bu tablo insanın aklına basın özgürlüğüyle ilgili kampanyanın da bir karargah çalışması olup olmadığını düşündürtüyor.
Darbecilerin kendilerine yakın gazete ve yazarlarla işbirliği yapıldığını gösteren belgeler resmi kayıtlarda, ifadelerde yer alıyor.
Yani hem savcılık, hem polis bir kısım medya ile onun kimi mensuplarının doğrudan askerle işbirliği içinde hükümete karşı eylem birliği içinde olduğunu biliyor.
Daha ötesi, tek tek bu isimleri ve yaptıklarını da biliyor ama kimse bunun hesabını sormuyor.
Şike soruşturmasında futbolculara kaçırdıkları golün hesabını soran adli sistem, gazetecilere darbecilerle işbirliğinin hesabını sormuyor, soramıyor.
Türkiye’yi bilenler darbe-medya işbirliğinin İlhan Selçuk kişiliğinde Cumhuriyet Gazetesi ile işbirliğinden ibaret olmadığını bilir.
Bu ülkede medya patronları, en azından iş bilenleri, kamu kaynakları üzerinden zengin olmanın yolunun askeri hoş tutmak, siyaseti rehin almaktan geçtiğini biliyordu.
Özellikle 1990’ların ikinci yarısından itibaren tam da bunu yaptılar ve haksız yere milyarlarca dolarlık servetlerin sahibi oldular.
Yaptıkları tek iş, askerin her türlü karanlık işini görmezden gelmek ve siyaseti her fırsatta hırpalayıp itibarsızlaştırmaktı.
Ergenekon Dava süreci bu oyunu bozdu.
Askerin nasıl bir yapılanma içinde olduğu net bir şekilde ortaya çıktı.
Bugünkü tablo, komutanından kurmay subayına kadar yasadışı işlere bulaşmış bir kurumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bize.
Ancak bu kuruma lojistik destek sağlayan medyadaki tablo tam olarak ortaya çıkmış değil.
Yani, Ergenekon’un medya ayağı henüz karanlıkta.
İngiltere gücünü korumak adına yasadışı yollara saptığı iddia edilen Rupert Murdoch ve ekibinden hesap soruyor.
Orada kimse ‘’Basın özgürlüğü tehdit altında’’ diye kıyamet koparmıyor, yapılanı alkışlıyor.
Burada ise medya ve faaliyetleri, bir kaç istisna dışında, bu soruşturmanın kapsamı dışında tutuluyor.
Ergenekon’un gerçek medya ayağının üzerine gidilmeli ve medyada TSK’ya yakın gazete ve gazeteci devri kapatılmalı.