Bu ne sevgi ah bu ne ıstırap...
Rahmetli tiyatro sanatçısı İsmet Ay hep annesini anlatırdı.
Annesi İsmet Ay'ın subay olmasını istermiş.
İsmet Ay sahneden ne kadar başarı elde etse de, annesi subay olmadığını hatırlatıp hep sitem edermiş.
Bir akşam Şehir Tiyatrosu ekibi Rumelihisar'da Hamlet'i sahneliyorlarmış.
İsmet Ay'ın annesi de seyirciler arasında, mezar kazıcısı rolündeki oğlunu en ön sırada izlemekteymiş.
Oyun bitince seyirciler oyuncuları ayakta alkışlamaya başlamış.
En fazla alkış alanlardan biri de İsmet Ay'mış.
Subay olamadın ya...
İsmet Ay eğilip alkışlara teşekkür ederken, yan gözle de annesine bakıyor ve başarısının annesini nasıl etkilediğini gözlemlemeye çalışıyormuş.
Bakışını annesi yakalamış... Elini omzuna götürüp "Rütbeni gösteren yıldızlar nerede" işareti yaparak "Subay olamadın ya" sitemini o anda işaretlerle yine tekrarlamış.
Bu aksi ve zor beğenir annenin bir düğünde damatla geline "Bir yastıkta kocayın" diyenlere öfkelendiğini ve "Herkes bir yastıkta kocayabilir, önemli olan bir yastıkta aynı rüyayı görmektir" diye tepki gösterdiğini daha önce de yazmıştım.
Biz Türklerin de kendi toplumumuza ve sosyo- politik yaşamımıza yaklaşımımız, İsmet Ay'ın annesinden çok farklı değil.
Tüm ihracatının geliri petrol ithalatının bedelini karşılamadığı, turistik yatak sayısı Yunanistan'ın Rodos adasındaki yatak sayısından az olan, kronik döviz krizlerinin tetiklediği siyasi krizler arasında bunaldığımız, tabular ve yasaklarla dolu içe dönük bir düşünce hayatının doğal karşılandığı dönemlerden bugüne geldik.
Sanki bir hayal dünyası
Üç rakamlı enflasyonu, bol sıfırlı Türk lirasını hatırlamıyoruz bile.
Kürt realitesinin tüm içeriği ve Öcalan'la pazarlık bile her boyutu ile konuşulabiliyor.
"Cuntacılık" suç fiili oldu.
Daha ötesi var mı? Türk yargısının kararlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıyabiliyoruz.
Tabii ki her şey mükemmel değil.
Aşmamız gereken çok yol var önümüzde...
Ne var ki hemen hepimiz İsmet Ay'ın annesinin oğluna baktığı gibi bakıyoruz ülkemize.
Vatan ve millet meselesi
"Yaşam kalitemiz geri" diyoruz, "Ekonomi şimdi iyi ama uzun vadede belirsizlikler var" diyoruz, "Başbakan neden bu kadar güçlü" diyoruz...
Bazılarımız Türklerle Kürtlerin birlikte yaşamalarının, bazılarımız da inananlarla inançsızların beraberliklerinin imkânsız olduğuna takılmış durumda.
Çok azımız başardıklarımızı arada bir hatırlıyor.
"Ben ülkemin yarınına güveniyorum.
Bu ülkenin bugünü dününden daima daha iyi olmuştur" demek ise adeta ayıp ve iktidar şakşakçılığı gibi karşılanıyor.
"Vatanımı çok seviyorum" kadar "Bu millet zaten adam olmaz" söylemi de dillerde sakız değil mi yani?
Milletin kendisine benzemeyen bölümünün vatanı tehdit ettiğini düşünenlerin ülkesi değil mi Türkiye?
Ülkeye özen göstermek
İngiliz kentlerindeki sokak ayaklanması sonrasında İngiliz basınındaki yorumlara baktım.
Genel olarak sosyal, ekonomik, kültürel nedenler tahlil edilmeye çalışılırken, polis sayısının azlığı eleştiriliyordu.
Amerikan basınında ise Amerika'nın kredi notunun düşürülmesi ertesindeki dalgalanmalar değerlendirilirken, kredi derecelendirme kurumları olan "Standart and Poor's"un, "Moody's" in, "Fitch"in yapıları, bağlantıları ve bunların siyasete meydan okuma biçimleri de incelenmekteydi.
Garip bir durum
Kimse ne İngiltere ne de Amerika için "Bittik, battık, zaten bu ülke adam olmaz" doğrultusundaki bir tutum içindeydi.
En radikal eleştiriler bile, krizlerden çıkış için çözüm yöntemleri de getiriyorlardı yorumlarda.
Garip bir durum değil mi bu?
Özeleştiri geleneğinin neredeyse hiç olmadığı bir toplumda yaşadığı ülkeyi insafsızca eleştirenlerin çokluğuna karşı, özeleştiri geleneğinin var olduğu toplumların insanlarının kendi ülkelerine özenli davranmaları, garip bir çelişki değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.