Sizce hangisi ölsün?
Somali acısı, anne çocuk hikâyeleri ile dolu. İşte onlardan bize kadar ulaşan bazıları:
"Wardo Mahmud Yusuf adlı kadın, Somali'deki kuraklık ve kıtlıktan kaçmak için iki hafta boyunca sırtında bir yaşındaki kızı ve yanında 4 yaşındaki oğluyla yürümek zorunda kaldı. Yolculuğun sonuna doğru çocuk iyice bitkin düştü ve annesi serinletmek için oğluna su verdi ancak çocuk bilinçsiz vaziyette, su içecek halde değildi.
Wardo Yusuf, kendisiyle birlikte kaçan diğer ailelerden yardım istedi ancak kendi canlarının derdine düşmüş insanlardan durup yardım eden olmadı. Bunun üzerine 29 yaşındaki kadın, çok zor bir karar vermek zorunda kaldı. Şu anda Kenya'daki mülteci kampında kalan Yusuf, "Sonunda onu yolda bırakarak, Allah'a emanet ettim. O anda hayatta olduğundan eminim. Bu içimi burkuyor. Şimdi ne zaman onun yaşında bir çocuk görsem fena oluyorum" diye anlattı.
Fadime Sakow Abdullahi adlı kadın da kucağındaki bebeği ve 2, 3, 4 ve 5 yaşlarındaki diğer çocuklarıyla Dadaab'a ulaşmaya çalışıyordu. Mülteci kampına ulaşmadan bir gün önce 4 ve 5 yaşındakiler moladan sonra yerlerinden kalkamadılar. Ve Abdullahi, elindeki sadece 5 litrelik suyunu geride başka çocukları varken, ölmekte olan çocukları için "boşa götürmek" istemedi. Abdullahi diğer çocuklar da ölme tehlikesiyle karşı karşıyayken uzun süre bekleyemezdi ve ayağa kalkıp birkaç adım attı, sonra belki yaşayacakları umuduyla geri döndü, birkaç defa gidip geldikten sonra en nihayetinde iki çocuğunu bir ağacın altında bırakıp gitti...
Yedi çocuk babası Ahmet Cafer Nur, 14 yaşındaki oğlu ve 13 yaşındaki kızıyla mülteci kampına gidiyordu. Nur, "Ancak sadece iki gün yürüdükten sonra suyumuz bitti ve bir ağacın altına oturduk. Aç, susuz ve bitkindik. Çocuklar yürüyemez vaziyetteydi. Geride bıraktığım karım ve diğer 5 çocuğumu da düşününce, hepimiz öleceğine çocukları kaderine terk etmeye karar verdim. Kendi kendime 'diğer 5 çocuğun için kendini kurtar' dedim. Üç ay yüzleri gözümün önünden gitmedi" diye anlattı. Ancak şans eseri çocuklar göçebeler tarafından kurtarılmış ve annelerinin yanına dönmüş."
Bu haberler, gazetelerde "Annelerin yaşadığı dram!" olarak yansıyor.
Doğru, anneler orada büyük dram yaşıyor.
Ama bu haberler bizim, insanlığın önüne de bir soru koyuyor:
-Somalili anne hangi çocuğunu ölüme terk etsin?
Bu haberler dünyanın bilgisine ulaştıktan sonra sorulacak soru gerçekte budur.
Evet, o anneler, hep yüreklerinin bir parçasını yollarda bıraka bıraka ilerleyeceklerdir. Başka çareleri yoktur.
Ama bizlerin de, insanlığın da, bu fotoğraflara bakıp bakıp, "Şu ölsün, şu ölmesin" diye bir tercihte bulunması gerekiyor.
"Ölmesin" dediklerimiz, bir yudum su, bir lokma ekmek, bir doktor, bir ilaç ulaştırabildiklerimiz olacak.
"Ölmesin" dediklerimiz, bizim yüreğimizdeki insanlığın diri kısımları olacak.
Belli ki dünyada, Somali'nin açlıktan kırılan halkını kurtarmaya yetecek kadar zenginlik var.
Sofralarda bir kap yemek eksik olsa değil, bir zeytin eksik olsa, bir dilim ekmek eksik olsa, bir yurdum su eksik olsa, bunların toplamı Somali'yi de, Afrika'nın başka açlarını da doyurur.
Hatta "artık" diye döktüklerimiz bile birkaç Afrika'yı besler.
Ama bütün bunlar, "insanlığın ölmediği" durumlar için söz konusudur.
Afrika'yı görmüyorsak, gözlerimiz ölmüştür mesela.
Bu anne çocuk hikâyelerini okuduğumuzda içimizde bir şeyler harekete geçmiyorsa, "içimiz" yani "kalbimiz" ölmüştür mesela.
Aslında her "Hangi çocuk" sorusunun peşinden, "Dünyada hangi kalp öldü?" sorusunu sormak gerekiyor.
Bakın Türkiye'de "Diri kalpler" var.
Bir yetiştirme yurdundan harçlıklar gidiyor Somali'ye...
Yarın bayram harçlıklarını verecek binlerce çocuk.
Bir gecede on binlerce katılımla Samanyolu'nda 26 trilyon toplanıyor.
Bunlar bizim diri yanlarımız.
Başbakan, onunla birlikte Somali'ye gidecek olanlar, "millet temsilcileri" olarak bizim diri yanımız.
Dünyada başka "kalpleri ölmeyenler" de var.
Dünya bence o diri kalplerle ayakta duruyor.
Somali insanlığı sınıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.