Dini inançlar ile tarih ve kültür karşılıklı etkilenirler...
Yaşar Nuri Öztürk'ün gündeme getirdiği "İslam'da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular" içerikli iddiaya, Diyanet İşleri'nden cevap geldi.
Diyanet İşleri'nin basın açıklamasında "İslâm'da teravih namazı diye bir namaz vardır.
Bu namaz, Ramazan gecelerinde kılınan bir namazdır. Bu namazı Hz. Peygamber (sav) bizzat kendisi kılmıştır. Onun kıldığını gören sahabîler de Medine Mescidinde bu namazı kılmışlardır" denilerek Öztürk'e cevap verilmekteydi.
Dini konularda görüş açıklayacak kadar haddini bilmez bir kişi değilim.
Bu tartışmanın devamını da Öztürk'ün karşı açıklamalarından izlemek durumunda olanlardanım.
Ancak Diyanet İşleri'nin açıklamasındaki bir bölümü, sadece İslam dinine değil, bütün toplumsal kurumlara yaklaşımda ışık tutabilir doğrulukta bulduğumu söylemeliyim.
Din, tarih ve kültür
Bu bölümü aynen aktarayım:
"-Herhangi bir hususun İslâm'da olup olmadığını sadece metinlere indirgeyerek belirlemeye çalışmak, tarih boyunca varlığını arızî bir durum olarak sürdüren bir usul problemidir. İslâm on beş asırlık bir inanç, tarih, kültür ve medeniyete sahiptir.
-Nelerin İslâm'da olup olmadığına karar verirken bu tarih, kültür ve medeniyet de mutlaka hesaba katılmak zorundadır. İslâm'ın temel bilgi kaynakları, Müslümanların tarihi tecrübesi ve yine Müslümanların geliştirdikleri bilgi metodolojisi her zaman kılavuz olmalıdır."
Gerçekten de "Din" bir inanç sistemi olmaktan öteye tarihi, toplumsal, kültürel ve dünyevi bir kurumdur da.
Dünden bugüne...
Bu kuruma her toplum ve her çağ kendi özelliklerini de katar. Kurum gelişir ve güncellenir de.
Hz. İsa'nın yaşadığı dönemin Hıristiyan dünyasını düşünün... Bir de bugünün Vatikan'ını, St. Paul Katedralini, Kilise hiyerarşisini, Papaların seçilmelerini hatırlayın.
Amerika'nın bazı Protestan cemaatlerinde Noel (Veya Christmas) kutlanmaz.
Çünkü onlar Hz. İsa'nın yaşamında bile doğum gününün kutlanmadığını vurgulayarak, bunun sonradan üretilmiş bir ritüel olduğunu ileri sürerler.
Veya Bilal-i Habeşi'nin okuduğu ilk ezanla, bugün hoparlörlerden okunan ezan arasında bir benzerlik var mıdır acaba?
Ya da sabah ezanındaki "Namaz uykudan hayırlıdır" (Essalâtu hayrun mine'n- nevm) ibaresini Bilâl-i Habeşi'nin ezana eklediğini, namaza çağırılan müminler bugün düşünür mü?
Teravih vardır
Kısacası dinlerin dünyevi nitelikleri, uhrevi nitelikleri kadar ağırlıklıdır.
Bu nitelikler zamana ve mekana bağlı olarak değişir, gelişir...
Bir Osmanlı padişahının Süleymaniye Camisi'nde kılınan bir cuma namazı sırasındaki konumu, herhalde hadislere bakılarak belirlenmemiştir.
Veya bugünün Mekke'sinde hac farizasının yerine getirilmesi ile Devr-i Saadet'teki bir hac farizası birbirlerinden çok farklı değil midirler?
Kısacası bugünün inananları teravih namazı kıldıklarına göre, bu namaz vardır.
Bu yerleşik bir ibadettir.
Teravih kılanlar, bu konudaki tartışmaları, kendi inanç ve ibadet dünyalarının dışındaki polemikler biçiminde izlerler.
Acaba ileride bir gün İslam dünyasında bir "Laik Türkiye Cumhuriyeti" olacağını ve bir de "Diyanet İşleri Başkanlığı"nın bulunacağını sahabîler hayal edebilirler miydi?
Veya ramazan, oruç tutmayanlar için de dini olmaktan öteye toplumsal bir olgu değil midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.