Ben yazayım da, yine kendileri bilir
Her şeyin açıkça tartışılabildiği bir ülkede, sesini duyurmak, talepleri üzerinde kamuoyu oluşturmak veya karar vericileri arzu ettiği istikamete yönlendirmek için sarılınacak yöntem silâhlı mücadele mi olmalıdır?
PKK’nın şu sırada yürüttüğü ‘anakronik’ bir mücadele...
‘Anakronik’ olmak, şimdinin özelliklerini geçmişe taşımak veya geçmişin ölçü ve uygulamalarını günümüzde aramak demek... Yani, ‘kronoloji şaşması’... ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde bir oyuncuyu bileğinde kol saati taşırken görmek ‘anakronizm’dir sözgelimi; ya da stratejik hesaplarda, tarihe karışalı 20 yıl olmuş Sovyetler Birliği hâlâ varmış yanlışına düşmek...
Türkiye bugün eski Türkiye değil. PKK’nın yanlış hesabı bu. Bugünün Türkiyesi’nde en aşırı noktaları gündeme getirmek, vaktiyle ‘vatana ihanet’ gözüyle bakılabilen görüşleri bile dillendirmek mümkün... İnsanlar o görüşleri benimsemeyebilir, hatta onlardan tiksinebilir de; ancak şiddete dönüşmediği müddetçe her görüşün ifade edilebildiği bir ülke burası...
Birkaç ‘anakronik’ yasa maddesi hâlâ var, var olmasına, ama bu durum günümüzün ortamında cesur insanların gerçekleri ifade etmesini engellemiyor...
Ana kuzusu genç erlerin üzerine ölüm kusan PKK, eğer gerçekten bir amacı varsa ve o amaca hizmet ettiğine inandığı için eylem yapıyorsa, bugünün şartlarını ve özelliklerini doğru okumuyor demektir: Geçmişin dünya şartlarında icat edilmiş ‘silâhlı propaganda yöntemi’ rafa kalkalı hayli zaman oluyor çünkü...
Dünyadaki şartlara hemen uyum sağlayan ülkelerin başında gelen Türkiye de değişti ve bugünkü Türkiye’de silâha sarılarak politik sonuç almak mümkün değil. Geçmişte dünyanın başka yerlerinde de moda olan silâh gücüyle derdini gündeme sokma yolu, bazı ülkelerden destek görebiliyordu; o yola başvuranı anlayışla karşılayanlar vardı. Bugünün dünyasında yalnızca savaşlarda devlet güçlerinin kullanabileceği bir âlet olarak görülüyor ‘silâh’...
Kronoloji hatası yapan zararını kendisi çekiyor.
2. Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Bloku içerisinde yer almış Çekoslovakya diye bir devlet vardı; bugün yok... Çekler ile Slovaklar’ın çatı devletiydi Çekoslovakya; iki farklı etnik grup birlikte yaşamanın iki tarafa da zararlı olduğu inancıyla yollarını ayırmaya karar verdiler...
İsterseniz orada olanı özetin özetiyle aktarayım: “Çoğunluk Çekoslovakya’nın devam etmesini istiyordu. Ayrılıkçı Milli Slovak Partisi dışındaki partiler birlikten yanaydı. 1990’larda kurulan yeni partilerle görüşler çeşitlendi. 1992’de cumhurbaşkanı seçilen Çek asıllı Vaclav Klaus, ‘Daha sıkı birbirimize bağlanalım’ görüşünü gündeme taşıdı. Slovak politikacıların bazıları ‘Konfederasyon olalım’ teklifini seslendirdiler. Müzakereler ‘çözülme’ kararıyla sonuçlandı.”
Politikacılar birbirlerine en ağır sözcüklerle saldırsalar bile, süreç, tek bir kurşun atılmadan sonuçlandı...
Benzer bir durum Belçika’da da yaşanıyor. Orada da Fransızca konuşan Valonlar ile Felemenk dilli Flamanlar birbirleriyle geçinemiyorlar. Tek ülkeden üç devlet çıkarma konusunda tartışmalar uzun zamandır sürüyor. Son seçim 13 Haziran 2010 tarihinde yapıldı ve iki farklı bölgede oyların bölge partilerinde yoğunlaştığı görüldü. Partiler birbiriyle anlaşamadığı için, o gün bugündür, Belçika, ‘geçici hükümet’ ve ‘geçici başbakan’ tarafından yönetiliyor...
Tartışıyor Belçikalılar, partiler arasında kavgalar ayyuka çıkıyor, ama bütün bu süreçte tek bir terör eylemi yaşanmıyor...
Bizim durumumuz Çekoslovakya’dan da Belçika’dan da çok farklı. Ancak en büyük fark, insanların “Bu bir sorunsa, sorunu çözmek için görevi üstlensinler” diye oy verdiği partilerin temsil kabiliyetlerini kullanmamaları... Belçika’da hükümetsizlik rekoru kırıldı, bizde de seçildiği halde yemin boykotu yaptığı için milletvekili sorumluluğunu üstlenmemişlik rekoru kırılacak...
Aslında gözlerini açsalar şu gerçeği görecekler: Bugünün dünyasında devletler devletlerle savaşıyor... Bireyler ve toplumlar daha fazla hak ve özgürlük talebi için sokaklara dökülüyor... Devletler devletlere halklarını demokratikleştirmesi için baskı yapıyor... Ancak hiçbir ülkede silâha sarılarak girişilen başkaldırılara göz yumulmuyor...
Geçmişte bazı ülkeler PKK’ya destek çıkıyordu; o günlerin raconu öyleydi çünkü... Bugün ise, kendi halklarına acıması olmayan yanlış rejimler dışında hâmi bulacağını sanmıyorum terör örgütünün... Bugünün raconu da bu...
Sonra? Sonrası yok. Dünya sistemi terörle mücadelede teröre maruz kalmış ülkelere elinde beyaz kart varmış muamelesi yapıyor.
1992 yılı nisan ayında Suriyeliler tarafından sökülmüş Bekaa Vadisi’ndeki PKK kampına gittiğimde, enkaz arasında dolaşırken yazımın olduğu gazetenin parçasını bulmuştum ya, “Belki bu düşüncelerimi de okurlar” beklentisiyle yazıyorum bunları...
Ölmek ve öldürmek çözüm getirmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.