Mehmetçiğin ocağı Peygamber ocağı
Bu millet vermiştir Türk ordusuna bu adı ta Osmanlıdan günümüze. Sultan II. Mahmud Yeniçerileri yok ettikten sonra da asker ocağı hep asakir-i mansure-i Muhammediye, yani “Muhammed’in Zafer Kazanmış Askerleri” olarak bilinmiştir. Zaman zaman başındakiler yanlış yollara sapmışlarsa da, millet, Mehmetçiğine hep bu gözle bakmıştır. İşte şehit Binbaşı Yavuz Aşayar’ın annesinin sözleri: “Peygamber Ocağında görev yapıyordu. Şehit oldu. Peygamberimizin yanına gitti.” Ahmet Taşgetiren de “PKK kimin ocağı?” diye sormuş önceki günkü yazısında. Doğru ve yerinde bir soru. PKK ya da BTÖ (Bölücü Terör Örgütü) saflarında, Peygamber Ocağından çıkma delikanlılara kurşun sıkanlar, Müslüman da olsalar, şehit katına oturamazlar! Çünkü ancak Hak yolunda can verenler şehitlik şerbetini içebilir.
Ama şehitlerimizin ardından gözyaşı dökerken, dağlarda ölen yüzlerce gence yüreğimde yer yok değil. Onlara bir yandan acırken öte yandan da kızıyorum doğrusu. Bu kadar aymazlık da olmaz ki! Mayınlı pusu alçaklığının emrini verenin KCK Yürütme Konseyi üyesi, Rüstem Cudi kod adlı bir Suriyeli olduğunu bilmiyorlar mı? Yani, büyük bir olasılıkla Suriye istihbaratının tetikçilerinden olan, Türkiye’yi karıştırmakla görevlendirilen bu katilin buyruklarını yerine getirdiklerinin bilincinde değiller mi? Hiç sanmam! Çünkü sorgulamak gibi bir alışkanlıkları yok garibanların! Yazık ki ne yazık! KCK yani Kürdistan Topluluklar Birliği, bizim BDP’lilerin de peşine takıldığı bir oluşumdur bilirsiniz. Ne var ki, içinde El Muhaberat cirit atıyor besbelli. Zaten şu sıralar AB’nin ve ABD’nin Türkiye’nin başlattığı harekata destek vermesinin, AB’nin çok sert bir dille BDP’yi kınamasının arkasında, Başer Esad’a duyulan öfke yatıyor en çok. Çünkü BTÖ’nün en büyük destekçisinin Suriye olduğunu onlar yılardır biliyordu! Yalnız ne Batı’nın, ne El Muhaberat’ın, ne de terörü yönetenlerin kavrayamadığı bir ayrıntı var! Burası eski değil Yeni Türkiye! Ve Yeni Türkiye, düşmanını, kim olursa olun... Saklandığı yere kadar kovalar!!
Ahmet Çapa’nın ardından
Aşağı yukarı yirmi yıllık dostum Ahmet Çapa’yı kaybettik. Ahmet Moda Kulübü’nü işletmiş, Etiler ve Park Şamdanı açmış, İstanbul’un gece hayatını yıllarca yönlendirmiş falan filan. Bunlar rahmetli Ahmet’in insan yanını, dostluğunu, yetmiş yıllık bir ömre, nasıl yüz küsur yıl sığdırdığını, oğlu Alp’e olan tutkusunu anlatmıyor. Hele konukseverliğini, insanlarla kurabildiği iletişimi, patlattığı o ünlü kahkahalarını, bitip tükenmek bilmeyen enerjisini hiç mi hiç yansıtmıyor. Ahmet benim dostumdu. Çok güzel günler geçirdik birlikte. Ben onun öldüğüne değil uzun bir yolculuğa çıktığını ve günü gelince, sohbetlerimize ara verdiğimiz yerden devam edeceğimize inanıyorum. Güle güle sevgili Ahmet...
Devlet radyosu
Eski Sovyetler Birliği Radyosundan bir örnek göndermiş, Adana’dan Dr. M. Kemal Şekercioğlu: Artık efsaneleşmiş SSCB Moskova Radyosunun her konuyu saptırma ve saçmalamada üstüne yoktu, tıpkı Roj TV gibi: ‘Vatandaşın Sorusu: Boris Bedanov’un devlet piyangosundan geçen Pazar 100 bin ruble kazandığı doğru mu?’ Devlet Temsilcisi ve de Sunucu: ‘Evet bu doğru. Yalnız Pazar değil Pazartesi günü kazandı piyangoyu. Adı Boris değil Vladamir’di. Kazandığı, devlet piyangosu değil ulusal dama yarışmasıydı; yüz bin ruble değil sadece yüz rubleydi.’ Peki cevap veremeyeceğiniz bir soru var mı?’ ‘Hayır. Marksist diyalektiğe göre her soruya cevap veririz! Bizim işimiz bu!’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.