Ulusunun yüzünü kızartan yazar...
Cannes’dan En İyi Yönetmen ödülü’yle dönen Nuri Bilge Ceylan’ın, ‘Bu ödülü yalnız ve güzel ülkem için alıyorum’ sözü çok tartışıldı.
Bu sözü en anlamayan kişi, kendisine ‘okumuş’ süsü veren yönetmen Abdullah Oğuz’du; Ceylan, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ diyesiymiş.
Daha neler!
Bence, Ceylan’ın sözü, iç ve dış müstevlilere ince bir göndermeydi.
Dış müstevlileri biliyoruz da... ‘İç müstevli’ nedir ve kimlerden oluşmaktadır?
Bunu da, en iyi, Nuri Bilge Ceylan ve bu satırların yazarı biliyor.
En iyisi baştan başlayayım:
öyle aman aman bir sinema tutkunu değilim ama, Nuri Bilge Ceylan sinemasını seviyorum.
Söylemesi ayıptır, çektiği her filmi izledim. Fotoğraflarıyla katkıda bulunduğu ‘Taşraya Bakmak’ kitabını ve yine ‘Mayıs Sıkıntısı’ filminin oluş serüvenini anlattığı kitabı (ve tabii senaryosunu) okudum.
Bir görüntü fenomeni olan ‘Uzak’ı, ilk gösterime girdiği günlerde, 25 kişilik bir cep sinemasında izlemiştim. Koltukların yarısı boştu. At kuyruklu bunalımlı orta yaşlı birtakım herifler ve ‘cool’ olmaya özen gösteren gençler... Bir de, üçüncü sınıf bir Yeşilçam yönetmeni vardı; ‘Bakalım bu entel çocuk ne çekmiş’ kıskançlığıyla oturuyordu koltukta!
Nuri Bilge Ceylan sinemasını seviyorum sevmesine de...
Biraz yadırgıyorum.
İçinde ‘yerlilik’ namına bir gram malzeme yok.
Bu kadar mı ‘yabancı’, bu kadar mı ‘uzak’ olunur?
Neyse, sonuçta iyi bir yönetmen...
Biliyorsunuz, ‘Uzak’, Cannes’da ikinci büyük ödül sayılan ‘Jüri özel ödülü’nü almıştı. Filmin başrol oyuncuları Muzaffer özdemir ve (rahmetli) Mehmet Ali Toprak da En İyi Erkek Oyuncu dalında ‘Altın Palmiye’ kazanmışlardı.
Uzaklığın ve yabancılığın dibe vurduğu ‘İklimler’ ise geçen yıl, Film Eleştirmenleri Derneği (Fipresci) ödülünü almıştı. üstelik, Almodovar, İnarruti, Loach gibi devasa yönetmenlerle yarışarak...
İşbu Nuri Bilge Ceylan, ‘içeride’ de bazı ödüller aldı.
1999’da, ‘Mayıs Sıkıntısı’yla Sinema Yazarları Derneği’nin en iyi film ve en iyi yönetmen ödülünü aldı. Antalya Altın Portakal Yarışması’nda da en iyi laboratuvar ve en iyi ikinci film ödüllerini kazandı.
Filmin tüm oyuncuları ‘Jüri özel ödülü’ne layık görüldüler. Artan ödüller de Zeki Demirkubuz’a pay edildi.
Kendisini ‘gözlem köpeği’ ilan eden Ertuğrul özkök, o günlerde, ödül töreniyle ilgili bir ‘gözlem yazısı’ kaleme aldı ve aynen şunları söyledi:
‘Televizyonda ödül törenini izlerken çok üzüldüm. Her şeyden önce o sahnede muazzam bir ikiyüzlülük gördüm. Sanatçı beyefendi ödül kazanmış, sahneye davet ediliyor. Sanki büyük bir favör yaparmış havasında sahneye geliyor. Verilen ödül sanki bir angarya. Yüzünde ilgisiz bir ifade, lütfen iki kelime ediyor. Ağzında yapış yapış bir ciklet. üzerinde rengi kaçmış bir tişört, haftalardır yıkanmamış bir blucin, biraz daha insaflısı ütüsüz bir gömlek ve ondan ütüsüz bir pantolon. Kimi sakal bırakmış. Hadi ona sözüm yok. Ama kimisi de sırf bunun için, bize inat üç günden beri tıraş olmamış. ödülü yan cebine koymuş, pejmürdeliğin sınırında volta atıyor.’
özkök’ün kastettiği sanatçılar Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz’du.
İkidir bu olayı hatırlatıyorum.
Neden?
Birincisi, ‘unutulmasın’ diye.
İkincisi...
Her iki yönetmen de, bugün, uluslarının yüzünü ağartacak işler yapıyor.
Kendisini ‘gözlem köpeği’ ilan eden özkök ise, darbelere meşruiyet arayan yazılar yazıyor ve ulusunun yüzünü kızartıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.