Türkiye'yi kaybetmek İsrail'e kazandırmaz
İsrail'in ablukasını meşru gören ve uluslararası sularda sivil gemilere askeri müdahale yapıp insan öldürmenin yolunu açan ve sözüm ona BM imzasını taşıyan facia bir rapor.
Böyle bir raporun cevabı, Türkiye'den yola çıkan herhangi bir gemiye daha baskın yapılmasına ve insanların öldürülmesine göz yummak mıdır, öyle durumda hâlâ devlet olduğunuzdan bahsedilebilir mi, yoksa "Doğu Akdeniz'de seyrüsefer güvenliğini sağlamaya kararlıyız" demek midir? Türkiye, bu coğrafyada iddialı bir devlet olarak bunu dedi ve demek zorundaydı.
Türkiye devletse, İsrail tarafından katledilen 9 canın hesabını sormak zorundaydı ve sormaya devam ediyor.
İsrail'le Türkiye arasında kan var. Olay bu ve İsrail, bunu kendisi için bir hak olarak görüyor, bunu onaylamak üzere de BM'den sözüm ona şahit ayarlıyor. Utanç verici bir durum.
Sonunda Türkiye'nin haklı talebi İsrail'in kibri ile göğüs göğüse çatışma noktasına geliyor.
Bundan sonra kim düşünmeli?
Tabii ki öncelikle Amerika. Tabii ki İsrail.
Ortadoğu gibi büyük bir coğrafyada, Türkiye'nin İsrail'le diplomatik ilişkilerinin en alt seviyeye inmesi ve ortada kan bulunması, İsrail'in bölgede yalnızlaşma boyutunun dibe vurması demektir. İsrail artık Türkiye'ye de meydan okuma noktasındadır. Bunun diğer anlamı, Türkiye'ye karşı da savunma halindedir.
Ve Amerika. Ortadoğu'da İsrail, Amerika'nın bilfiil koruması altındadır. Türkiye-Amerika ilişkilerinin en önemli ayaklarından birisi İsrail'le ilişkidir. Artık "Türkiye'nin dostluğunu kaybetmiş bir İsrail" söz konusu ise Amerika-Türkiye-İsrail ilişkileri nasıl bir dengeye oturacaktır? Kaldı ki bu süreçte Türkiye, Amerika ile sürekli irtibat halinde olmuş ve İsrail'deki çarpık hükümetin çarpıklıkları birlikte değerlendirilmiştir.
Bir anlamda, Amerika'nın da dizginleyemediği bir fanatik İsrail kibri söz konusudur.
Türkiye'ye gelince, böyle bir diplomatik çıkış yaparken tabii ki bir güç değerlendirmesi yapmıştır. Diplomasi güçle yapılır çünkü.
Ortada Palmer Raporu'ndan "Ablukaya meşruiyet" çıkarabilen bir İsrail-Diaspora katakullisi vardır. Türkiye bu katakullinin nasıl bir nüfuz kabiliyeti olduğunu bilir. Ama bazı çevrelerin endişesine yol açtığı gibi bu, haşa tanrısal bir iktidar değildir. İsrail ve Yahudi diasporası, başına buyruk bir güç manzarası veriyor ama işte, dostluk halkası da sürekli aşınan bir güç durumunda. Öyle ki şu anda, Amerika'nın Türkiye karşısında İsrail'e yönelik zırhı bile son derece zayıflamış bulunuyor. Cinayete arka çıkmak, hiç kimse tarafından kolay başarılır bir iş değildir çünkü.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, BM Genel Sekreteri'ni arıyor ve Palmer Raporu için "Ne bu" diyor. Yani bir ahlaki tutarlılık sorgulaması yapıyor. Davutoğlu'nun aynı sorgulamayı Hillary Clinton karşısında yapacağı da kesin. Aynı sorgulama Gül ve Erdoğan tarafından Obama'ya da yapılacaktır.
Türkiye'nin İsrail'le diplomatik ilişkileri en alt düzeye indiren kararı, dünyada özellikle Batı dünyasında heyecan uyandırıyor. Bu heyecanın asıl sebebinin, Türkiye'yi de kaybeden bir İsrail'in bölgedeki yalnızlığı olduğu açık. Yani Batı'dan baktığınızda, şimdi İsrail daha güvensiz konumdadır.
İsrail, çılgınlığa devam edecek midir? Etsin. Bu, Firavun gücü gibi, saldırganlığın en zirve noktasında sıfırlanma sonucunu doğuracaktır.
Ortadoğu'da yeni süreç işliyor.
İsrail yanlış, yanlış, yanlış yapıyor.
Uluslararası güç odakları bu kan döken yanlışlığa mani olmuyor. BM raportörleri cinayete meşruiyet sunuyor. Bütün bunlar, İsrail'i koruyor gibi görünse de gerçekte kan çukuruna doğru itiyor.
Amerika, akıllıysa bu despotun dizginini çekmeli. Yahudi diasporasına mahkûm olup bunu başaracak gücü kendisinde görmüyorsa, bu aczini ilan etmeli. Ama asla Türkiye'ye, "9 vatandaşının katlini sineye çek, Gazze ablukasına da boyun eğ" dememeli. Bu insanlıkla alay etmek olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.