Gelin bakalım
Önce sen gel Tuna... Kelebek yazarı ve kıymetli romancı Tuna Kiremitçi, adale ağrıları çektiğim için ertelediği “Kemal Tahir okuyarak nasıl ulusalcı olunur?” soruma nihayet cevap verdi.
Küçük bir fark yaratmış yalnız:
Eskiden, açıktan, “Ahmet Kekeç” diye yazardı.
Şimdi “AKP’li aydınlar” nitelemesini kullanıyor... “Ayıp ediyor” diyeceğim ama Kiremitçi sinisizmiyle uğraşacak zamanım yok...
Hem, “lar” da nerden çıktı? Tekil bir ifade kullansaydı, hadi diyelim ki en fazla alınganlık gösterirdim... Demek ki “AKP’li aydınlar” olarak nitelenebilecek birtakım insanlar işi gücü bırakmış, “Tuna Kiremitçi nasıl ulusalcı oldu?” sorusunun peşine düşmüşler... Öyle mi?
Bir de diyor ki, “Ulusalcılık ilhamını Kemal Tahir’den aldığımı söyleyince kafalar karıştı...”
Kendimize önem atfedelim, zararsız tarafından piar imkânlarını kullanalım ama megalomani sınırlarına da düşmeyelim, kendimize güldürmeyelim...
Kimsenin kafası karışmış değil...
Kafası karışık biri varsa, o da, kendi kafa karışıklığına yönelik ironik göndermeyi aşırı ciddiye alan Tuna Kiremitçi’dir.
Peki, Kemal Tahir okuyarak nasıl ulusalcı olmuş?
Şöyle:
Bir dönem Kemal Tahir’e yakınlığıyla bilinen kişilerle (Halit Refiğ’le, Sami Şekeroğlu’yla, Duygu Sağıroğlu’yla filan) tanışmış... Yarenlik etmişler, arkadaşlık yapmışlar... Bu isimler (kendi ifadesiyle) “O zamanlar Sultani mezunu tıfıl bir ‘monşer’ adayı olan Tuna’nın gözünü açmış, bakış açısını düzeltip ayaklarının suya ermesini sağlamış...”
İyi de, bakış açın önceden neydi ki, Şekeroğlu’yla filan yarenlik etmeye başladıktan sonra ne oldu?
Bunu merak ediyoruz...
Hadi haksızlık etmeyelim, “ulusalcılığın” ne olduğuna ya da olmayacağına ilişkin bazı bilgi kırıntıları sunuyor, “Batı taklitçiliğine karşı Anadolu kaynaklı bir sentez”, “Türkiye’nin ruhunu arama macerası” filan gibi laflar ediyor, Oğuz Atay’dan, Attila İlhan’dan, Nihat Genç’ten söz ediyor, el yordamıyla kendisine bir ulusalcılık zemini (kulvarı) yaratmaya çalışıyor ama söyledikleri “kafa karışıklığıyla malul genç bir romancının iyi niyetli ama yetersiz değerlendirmeleri”nden öte gidemiyor.
Sonunda, refiki Cüneyt Özdemir’i haklı çıkarıyor.
Çünkü, yaptığı ulusalcılık tanımıyla Kiremitçi, daha çok AKP’li gibi duruyor.
Durduğu yer iyi bence.
Bunu ister Kemal Tahir okuyarak, ister Sami Şekeroğlu’yla yarenlik ederek, isterse “Anadolu’nun ruhu”yla hiç kesişmemiş ama yine de kıymetli bir kalem olan Attila İlhan’a taparak sağlamış olsun... Durduğu yer çok iyi.
Fakat, merakımı muciptir:
Ulusalcılık “Türkiye’nin ruhunu arama macerası”ysa, Kiremitçi bu ruhu yanlış yerlerde aramıyor mu? “Bir laf ettim kafalar karıştı, AKP’li aydınlar apıştı kaldı” demeyecekse, tartışmak isterim.
Şimdi kim gelsin?
Oda TV’nin isimsiz ama çok kültürlü yazarı gelsin.
Bir yazımda, “Mihri Belli, Marksizm’in kavramlarıyla konuşsa da, Kemalizm’in çağdaşlaşma hedefi dışında bir şey söylemiyor” demiştim.
Oda TV’nin isimsiz ama çok kültürlü yazarı, Gökbürü’nden girmiş Çınaraltı’ndan çıkmış, Üçüncü Enternasyonal’den girmiş Troçki’den çıkmış ve Mihri Belli’yi anlamam için daha kırk fırın ekmek yemem gerektiğini söylemiş... Beni komplekse sokmak için de, Zinoviev, Radek, Bikre, Alimov, Lenin, Stalin, Kirov gibi birtakım isimler sıralamış.
Sonunda da, herhalde şaşkınlığından olacak, Mihri Belli’nin mahut sözünü aktarmış: “Ben, gerçek Kemalist’e geleceğin sosyalisti gözüyle bakarım.”
Ee, ben de bunu söylüyorum işte.
Hangi fikrimi çürütmüş oldunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.