Dünya, nereden nereye geldi?
Hocaların, ilim ehlinin siyasi konulara girmesi, bazı samimi kardeşlerimiz tarafından hoş karşılanmaz. Saygılı olduğum bu fikir veya tavıra rağmen, sizlerle paylaşmak istediğimiz bazı güzellikler vardır. Hatırlarsanız, sizlere bu sütunlar aracılığı ile kutsi bir hadis nakletmiştik. Unutabileceğiniz ihtimalini göz önüne alarak, tekrarlıyorum ki, haftalık mesajımızı ilgili hadisin ışığında sunmaya çalışacağız.
“Ben, azimüşşan olan Allah, hükümdarlar hükümdarıyım. Hükümdarların kalpleri ve alınları benim elimdedir. Kullar bana itaat ederlerse, ben de onları(yani hükümdarları-yöneticileri) onlara rahmet kılarım ve eğer kullar bana isyan ederlerse, ben de onları, onlara ceza kılarım. Şu halde, hükümdarlara sövmekle meşgul olmayın ve fakat bana tevbe eyleyin ki, onları size doğru meylettireyim.”. İlgili Kudsi hadis, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirinde mevcuttur. Okumak isteyenler, Azim Dağıtım’ın bastırdığı tefsirin ikinci cildinin 338. sahifesinde bulabilirler.
Aynı sahifenin devamında, Peygamberimizden bir hadis daha vardır:
“Siz nasıl olursanız, başınıza öyleleri yönetici olur.” Keşfü’l Hafa:2/166
Bu iki güzel hadisin içine, bir de Haccac-ı Zalim’in sözünü katmakta bir sakınca görmüyor ve tarihi olayı sizlere aktarıyorum. Meşhur zalim Haccac, Irak’ta insanları öldürüyor, yıkıyor, yakıyor, her türlü terörü estiriyordu. Bağdat’ta gözü ve gönlü pek olan birkaç şahıs, randevu alarak vali Haccac’ın makamına varırlar ve şöyle derler: “Ey Yusuf (Haccac-ı Zalim’in ismi Yusuf’tur). Ceddin Ömer gibi niçin halkına adaletle, ihsanla muamele yapmıyorsun?” Bu soruya karşılık olarak, Yusuf Sakafi (Haccac-ı Zalim) şöyle der: “Tebezzeru, eteammer leküm.” Yani, siz Ebuzerleşin, ben de Ömer’leşeyim...
İşte işin püf noktası burası. Toplumun hayatı, hal ve gidişatı, yöneticilere yansır. Yani, bizim valilerimiz, yöneticilerimiz, yaptığımız amellerimizin bize karşı yansımasıdır. Gelişen olaylara, hadiselere bu açıdan bakacak olursak, elbette söyleyeceklerimiz vardır.
1912 tarihi, politik gücün, dinin önüne geçtiği tarihtir. 1924 tarihi ise din ile devletin birbirinden ayrıldığı tarihtir. O günden beri, dinin ve Müslümanların nereye konulacağı belirtilmiş değildir. Sadece belirtilen adres, çağdışı olmuştur. Çağın içinde olduğunu zanneden bir avuç azınlık zümre, ülkesini, milletini yok sayarcasına bir yaşam şekli ortaya koşmuş ve sırtını batıya dayamıştır.
Siyaset, firavun mantığı üzerinde gerçekleşmiştir. Yani inanan insan, namaz kılsın, hacca gitsin, oruç tutsun, ancak siyasi alana karışmasın, burnunu sokmasın. Yaklaşık bir asırdır, dünyada oynanan oyun, tezgâhlanan yapı budur. Tunus’ta Burgiba, Libya’da Kaddafi, Mısır’da Mübarek, Suriye’de Esad aynı oyunun, aynı tezgahın farklı parçalarıdır. Üzerinde yaşadığımız bu temiz ülkeyi kirleten, halkını aşağılayan, rahatlarını sıkıntıya sokacak en küçük bir olayda “Laiklik elden gidiyooor” zırvalamasını yapan zihniyetin, Burgiba’dan, Kaddafi’den, Mübarek’ten farkı yok aslında...
Dünya, üzerinde adaleti, kardeşliği, barışı ve dayanışmayı gerçekleştirenleri taşıyacak, diğerlerini sırtından atacak bir döneme girdi. Halkını tehlike gören, inancını saygı ile karşılamayan liderlerin, yöneticilerin, eski köhnemiş hayatlarına dönmesi, sadece kuru bir beklenti ve içi boş bir hayalden ibaret kalacaktır. Cümlenize selamlar ve saygılar sunuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.