Kaçma, konuşalım
Bugün (yani dün) mahkemem varmış... Eski Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır’ın açtığı bir davada yargılanıyormuşum...
Bunu da internetteki “Twitter yazışmalarından” öğreniyorum.
Mahkemeye gitmediğim için hakkımda gıyabi tevkif kararı çıkarılır mı?
Muhtemelen, daha önce ifade verdiğim davalardın biridir ve aksi bir durum olsaydı avukatımız (Ortadoğu’nun ve Balkanların en iyi avukatıdır) Nurtekin Bey haber verirdi... Yani sevinmeyin, bir tutuklama çıkmaz.
Hayır, “Bakın, nasıl da mahkeme mahkeme sürünüyorum...” demek için yazmıyorum bunları.
Mahkeme mahkeme süründüğüm doğrudur...
Bazılarının “yandaş” diye nitelediği yargı sistemine rağmen yakamı davalardan kurtaramıyorum...
Demek ki “yandaş yargı”, yandaş olmayan yargı” diye bir şey yokmuş... “Yargı” diye bir şey varmış.
Demek ki, geçmişten tevarüs edilmiş bazı kötü alışkanlıklar aynen devam ediyormuş...
Demek ki, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de altını çizdiği gibi, bazı yargıçlarımız AB Uyum Yasaları’nın bağlayıcılığını ve AİHM kararlarını çok da takmıyormuş.
Demek ki yargı reformuyla birlikte yeni bir ceza yasası da elzem ve zaruriymiş.
Demek ki, “parlamento boykotçusu” BDP ve yeni anayasa konusunda yan çizme hazırlıkları yapan CHP, en büyük kötülüğü halka yapıyormuş.
Eski Bakırköy Savcısı’nın “cezalandırılmamı” istediği yazımda, Ergenekon iddianamesinde geçen kimi bilgileri “derlemiştim...”
Bir “iktibas suçu” işlemişim yani...
Bu durumda, iddianameyi yazan savcının da yargılanması gerekiyor ama böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
Savcılık soruşturmasını tamamlar, ulaştığı bilgileri derleyip bir iddianame oluşturur, bu iddianameyi kamuoyuna açıklar ama sen artık “açık” hale gelmiş ve kamuoyunun istifadesine sunulmuş bu iddianameye dayanarak yazı yazamazsın, yorum yapamazsın...
Buna yeltendiğin an, “soruşturmanın gizliliğini ihlal”den, ceza davasını çat diye yapıştırırlar alnına.
Böyle açılmış kaç dava var?
Bir iddiaya göre 3 bin, bir iddiaya göre 4 bin.
Sözü nereye getireceğim?
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “tutukluluk sürelerinin uzunluğuna” ilişkin bir soruya (mealin) şu karşılığı vermişti: “Tutukluluk bir istisnadır. Gerekmedikçe bu tedbire başvurmamak lazım... Yargıçlarımız AİHM’in kararlarını dikkate almalıdır. Bunlar, iç hukuk açısından da bağlayıcılığı olan kararlardır.”
Bu cümleden olarak, Oda TV davasındaki kimi tutuklamaların hakkaniyete uygun olmadığı, hatta “Ergenekon” davasındaki bazı tutuklulukların “ceza”ya dönüşmüş bulunduğu sonucuna varabilirsiniz.
Bu konudaki düşüncemi defaatle yazmıştım:
Oda TV’nin faaliyetlerini pek “gazetecilik” çerçevesinde görmüyorum, Soner Yalçın’ın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu düşünmüyorum ama bu davanın (diğer davaların da) yürümesi için “tutukluluk kararı” şart mı?
Madem önümüzde bir “anayasa süreci” var ve bütün partiler bir araya gelecekler, hazır bir araya gelmişken şu TCK meselesini de teşrih masasına yatırmalıdırlar.
Sözüm, öncelikle, “Silivri’den adam kaçırmaya” çalışan CHP’ye...
Kaçmasınlar...
Her şeyi konuşalım...
Özel Yetkili Mahkemeleri, Özel Yetkili Savcıları, tutukluluk sürelerini, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nu... Her şeyi...
Medyasıyla, siyasetçisiyle, sivil toplum örgütleriyle her şeyi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.