Alaattin Çakıcı’dan Netanyahu’ya mektup
Çete reisi olduğu öne sürülen Alaattin Çakıcı, yattığı Kandıra F Tipi Cezaevi’nden bir mektup döşenmiş İsrail Başbakanı Benjamin ‘Bibi’ Netanyahu’ya: “Savaşın da bi onuru var. İnsan kendine silah doğrultuna kurşun sıkar. Benim adım Alaattin Çakıcı; Türkiye’de herkes beni tanır... Benim iki yavrum İngiltere’de oturuyor. Bunlardan biri akademisyen, diğeri iş adamı. Size, beni yaşama bağlayan iki yavrumun adreslerini veriyorum. Vatan için ölmeyenin ve evlat feda etmeyenin yaşama hakkı yoktur. Türk vatandaşı dostluğu iki bedende bir ruh gibi görür ama sizin dostluk ruhunuz ölmüş. Size saygılarımla demeyeceğim, ancak insan sevgisini yaşamın bir parçası olarak benimsemiş Yahudi vatandaşlarıma buradan saygılarımı iletirim. Lütfen siz ve hükümetiniz iyi düşünün; Ortadoğu’daki dostluk kalenizi yıkmayın.” Aslında bu mektup Liebermann’a da yollanmalıydı. Yaşama bakış açısı Çakıcı’dan pek de farklı olmayan ancak dostluk konusuna pek bir yabancı kalmış Liebermann. Alaattin Çakıcı’ya gelince, bana Osmanlı döneminin son ünlü kabadayısı, çift tabancalı Arap Niyazi’yi hatırlattı. Arap Niyazi mektup falan yazmamış, çifte tabancasının yanına bir de mavzer katarak, 1897 Osmanlı-Yunan savaşına katılabilmek için, Harbiye Nezaretine gitmiş, o saat tutuklanmış; iki cinayetten aranıyormuş çünkü. Olay, Başkomutan Müşir Edhem Paşa’ya anlatıldığında, “İşimiz Arap Niyazi’ye kaldıysa, halimiz nicedir Yarabbim!” diyerek gülmüş...
Azizname’ye gelenler
- Gazete kadın gibidir. Eğer ilk okuyan sen değilsen, her yanı buruş buruş gelir eline. Ercüment Karacan (Milliyet Gazetesi eski sahibi)
- Korkuyorum! Gün gelecek, biri çıkıp, “Ey İnsanoğlu!” diye seslenecek ve kimse üstüne alınmayacak. (İlhan Berk)
- Sinirlerim çok saygılıdır. Bazılarını görünce ayağa kalkar! (Berlusconi)
- Bir köpeğim vardı bana çok sadıktı. Hiçbir sevgilim, köpeğim kadar olamadı. (Marilyn Monroe)
İleruuuu!
Tarih gene 1897, Osmanlı-Yunan Savaşı’nda cepheye bi uzanalım hele. Osmanlı Ordusu ha Atina’ya girdi ha girecek. Misolongi Kenti’nin önünde ordu duraksamış. Rus Çarı’nın, tehditle karışık ricaları üzerine ordu geri çekilmeye hazırlanıyor. Ancak Yunan ordusu da geri çekilmekte. Yani iki taraf da sanki birbirinden kaçıyor! O sırada bir kurmay binbaşı sıkışmış, tam bir çalının arkasına çökecek, karşısında izbandut gibi bir Arnavut askeri görmüş. Kaputunu çıkarıp erin omuzuna koymuş, “Hele şöyle biraz uzaklaş!” demiş. Biraz sonra bizim geri çekilen askerler, sırtındaki binbaşı kaputunu görünce Arnavut erin, gerçekten komutanları olduğunu sanıp çevresinde toplanmış. Arnavut er de bir tek Türkçe kelime biliyor. O da “ileri!”. Ve bu sözcüğü kendi vurgusuyla söylüyor: “İleruuuu!!” Her dönen ileri atılıyor, onları gören de geri dönmeyi bırakıp saldırıyor ve böylece, Misolongi Kenti Osmanlı’nın eline geçiyor. (Necip Fazıl Kısakürek—Sahte Kahramanlar Sayfa 49-50)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.