Sahtekârlık yapmayın
Refikimiz Haber 7, tipik bir Özkök sabuklaması olan “Dekolte bir türban yazısı” başlıklı yazıyı, “Özkök ileri gittikçe gidiyor” ifadesiyle eleştirmiş.
Özkök’ün ileri gittiği filan yok...
Özkök zaten “ileri” diye tanımlanan o yerdeydi, milim kıpırdamış değil.
Sosyolog kimliğiyle eleştiriler yaptığını, kendince meseleye yeni bir bakış açısı getirdiğini, “mevzu”yu anlamaya çalıştığını ama anlamadığını biliyoruz.
Özellikle “provokatif ve kışkırtıcı” yazılar yazıyor.
Konuşulmak istiyor. Bundan çok hoşlanıyor.
Biz de kurduğu tuzağa düşüyoruz. Konuşuyoruz. Cevap yetiştirmeye çalışıyoruz. “O iş senin bildiğin gibi değil” diyoruz.
Fakat bir şey değişmiyor.
Provokatif yazılar, evet, karşıt düşünceyi deşer, yeni anlama imkânları sunar, yepyeni pencereler açar ama Özkök’ün “anlamak” diye bir derdi yok. Sadece “düşman” gördüklerinin, kendi korunaklı dünyasına vereceği zarardan emin olmak istiyor, muhtemel ve muhayyel zararın limitini anlamaya çalışıyor...
Hani, “bir gün gelip hepimizi keseceklerdi” ya, “bütün kadınlarımızı örteceklerdi” ya, tektip bir “mahalle düzeni” kuracaklardı ya...
Hazır bu paranoyadan kurtulmuşken, zararlı olma potansiyeli taşıyan ama bazen de “zararsızmış gibi” duran karşıtların, niçin “zararsızlığı” benimsediklerini de anlamalı, içini iyice rahatlatmalıydı.
Fakat bir türlü rahatlayamıyor.
Ötelediği korkularıyla nasıl baş edeceğini bilemiyor. Ve sabukluyor...
Konu ne?
Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi, “Niçin dizilerde türbanlı kadın yok?” diye bir laf atmış ortaya.
Haber 7 yazarı Esra Elönü de “Reytingimiz yok be abi” diye esprili bir karşılık vermiş.
Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi durur mu? Cevabı yapıştırmış: “Reyting için ne yaptınız? Sizi dizilerde sadece idealize edilmiş azizeler şeklinde görmek isteyen erkek egemen kafayla hesaplaşmadınız ki!”
Tartışmanın tam da burasında Ertuğrul Özkök devreye giriyor ve Kelebek yazarının “romancı” kimliğine övgüler yağdırdıktan sonra, sanki türbanlıların “ille de dizilerde görünmek istiyoruz” diye bir talebi varmış gibi, şu can alıcı (!) soruları soruyor:
- Dizilerde tecavüze uğramış türbanlı kadın da görmeye hazır mısınız?
- Dizilerde kocasını aldatan türbanlı kadın da seyretmeye hazır mısınız?
- Dizilerde sevdiği erkekle öpüşen türbanlı kadın da seyretmeye hazır mısınız?
- Dizilerde kötü, cinayet işleyen, hırsızlık yapan, arkadaşına kazık atan, gelinini arkadan bıçaklayan türbanlı kadın da seyretmeye hazır mısınız?
Demek istiyor ki, “İlle de kamusal alanda türban diye tutturursanız, sonuç bu olur...”
Bana sorarsanız, sonuca dikkat çekmekten çok, kendi türban karşıtlığına mazeret üretiyor, “oturun oturduğunuz yerde” demeye getiriyor.
Her açıdan, ilginç bir tartışma.
Fakat Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi de, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök de sahtekârlık yapıyor.
Esra Elönü, “dizilerde niçin türbanlı kadın yok?” sorusunu dert edinen Kelebek yazarı Tuna Kiremitçi’ye şunları da söylemişti: “Dizileri bırakın da, önce kendinize bakın...”
Hürriyet’te niçin türbanlı bir yazar yok?
Kelebek’te niçin türbanlı bir editör yok.
Kiremitçi’nin romanlarında niçin türbanlı bir kahraman yok?
Esra Elönü bunları da sormuştu...
Hem türbandan köşe bucak kaçacaksınız, hem de “dizilerde niçin türbanlı yok?” diye pişkince mavra yapacaksınız.
Soru çok net:
Siz niçin bulunduğunuz mecralarda türbana hayat hakkı tanımıyorsunuz?
Delikanlı gibi cevap verin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.