Şimdi sıra bizde!
Ve Filistin yönetimi BM’ye beklenen başvurusunu yaptı..
Bu başvurunun bizatihi kendisi, son ucundan çok daha önemlidir..
Bu başvuru BM’de, ABD, AB ve onun etki alanı içindeki ülkelerin tepesinde “Demokles’in kılıcı” gibi sallanıp duracaktır..
BM’de Filistin, FKÖ tarafından temsil ediliyor. Filistin Yönetimi’nin Birleşmiş Milletler’de bir statüsü yok, sadece gözlemci statüsüne sahip. Devlet statüsünü “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi”nin vermesi gerekiyor. Ancak Filistin yönetiminin en azından BM nezdinde “devlet” olarak tanımlanmak için Genel Kurul’a başvurması bekleniyor. Bunun için Genel Kurul’daki üyelerin üçte ikisinin onayını, yani 193 üyeli meclisin 129 üyesinin “kabul” oyunu alması gerekiyor.
İşte bu oylama çok önemli. BM’de kim kimdir, bir kez daha onu göreceğiz. Tahminlere göre dünya ülkelerinin yüzde 80’inden fazlası Filistin’in devlet olarak tanınmasından yana. 129’a ulaşmak için iyi bir lobi yapmak, çaba göstermek gerekiyor. İşte bu nokta çok önemli.. Bunu kendisi için mesele edinen ülkelerin çaba göstermesi gerekiyor. Ve tabii basının, STK’ların etkin bir şekilde sürece katılması şart..
İKÖ ve Arap Birliği içinde bir uluslararası temas grubu oluşturulması gerek.. Bana kalırsa ABD, Latin Amerika, AB, Asya ve Afrika’ya dönük temas grubları oluşturulması, yayınlar yapılması ve bu maksatla bir Filistin Ajansı kurulması gerek..
Guardian gazetesi, dünyada Filistin devletini tanıyan ve tanımayan ülkeler haritası yayınlamış. Buna göre Filistin devletine şu ülkeler karşı: ABD, Kanada, Guatemala, Kolombiya, Haiti, İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Lüksemburg, İrlanda, İsveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Moldovya, Ermenistan, Litvanya, Avusturya, İsviçre, Belçika, Birmanya, Tayland, Güney Kore, Japonya, Tayvan, Kamerun, Togo, Eritre, İsrail, Batı Sahra, Avustralya, Yeni Zellanda. Bunlar genel olarak, ABD ve AB ülkeleri ve bunların etki alanı içindeki ülkeler..
Bu süreç ABD ve AB’nin karizmasını çizmekten öte demokrasi, insan hakları alanındaki imajının yerle bir edilmesi sonucunu da doğurabilir.. BM de bu süreçte tartışmanın tam da merkezinde yer alacaktır.. İsrail daha da yalnızlaşacaktır. Aslında, eğer bu süreci iyi bir şekilde yönetebilirsek, veto, bizim için bu aşamada sıradan bir “Evet”ten daha anlamlı ve değerli olacaktır..
Bana kalırsa burada asıl soru, ya da sorun, BM Güvenlik Konseyi, Genel Kurul, ABD ve AB ülkelerinin tavrından önce bizim ne yapacağımızla ilgilidir. Filistin davasını ABD ve batılı ülkelerin himayesine emanet etmek iş değil, bunu kendi haklılığımızı dünyaya anlatarak kazanmalıyız.. Hem zaten buna karar verecek olan kadiri mutlak olan Allah (cc) değil mi? Biz esbabına tevessül edelim yeter!
Sadece İsrail’in inadının kırılması ve bölgede mevcut Arap devletlerinin sayısı yetmiyor da, bir Arap devleti daha kurulması olmamalıdır hedefimiz. Elbette Filistin halkının meşru taleplerinin cevaplandırılması lazım, ama bu konunun çözümü, dünyaya çok daha fazla şey kazandıracaktır..
Bu sürecin sonunda İsrail’in bundan sonraki yol haritası da belli olacaktır. Bunlardan daha da önemlisi Kudüs’ün statüsü belli olacaktır.
Bununla da kalmayacak, bu tartışma BM ve Güvenlik Konseyi’nin yapısını ve bundan sonra yapılacak oylamaları da şekillendirecektir. Bu iş bununla da kalmayacak. ABD ve AB’nin insan hakları ve demokrasi konusundaki ikiyüzlü politikalarının dünya tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayacak bir turnosol kağıdı görevi yapacaktır.. Bu gerçek Batının peşine takılan ülke yönetimleri halklarının uyanışına vesile olacak bir süreci başlatacaktır ki, bu süreç, yeni bir uluslararası düzenin kurulmasında önemli bir etki gücünü harekete geçirecektir.
Yani demek o ki, Filistin yönetiminin bu doğru yönde ileri doğru attığı bu küçük adım, sadece bölgenin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip bir adım değil, dünya tarihinin akış yönünü belirleyecek, Arap dünyasındaki diriliş ve birlik taleplerini harekete geçirecek, İslam ülkeleri ve tüm mazlum milletlerin uyanışına vesile olacak bir enerjiyi özünde taşımaktadır.
Batılı ülkelerin ve onların uydularının ne yapacaklarını, üç aşağı-beş yukarı biliyoruz. Yanlış yapacaklar. Onlar yakında kendi sırtlarında, kendi cehennemlerine odun taşıdıklarını görecekler ama pişmanlık duyacak zamanları olmayacak.. Vakit çok geç olacak. İsrail’le birlikte kaybedecekler.
Bugün yeni bir gün. Yeni bir dönem başlıyor. Irmak yatağını arıyor. Bizler tarihin yaşayan tanıklarıyız. Şimdi sıra bizde.. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.