Bu haberi geçemeyiz Sayın Başkan
Buyurmuşlar ki, “Sipariş haberi geçin, işin özüne bakın...”
İşin özüne bakıyoruz ve “uygunsuz durumda” yakalanan bir gazeteciyle, önemli bir partide genel başkanlık yapan bir siyasetçiyi görüyoruz.
Başkan (yani Kemal Kılıçdaroğlu) gazeteciye buyuruyor, “Restorana müşteri kılığında bir bayan ve erkek muhabir gönderin...”
Kılıçdaroğlu, gazeteciden (yani Nedim Şener’den) mizansen haber istiyor.
Ne olacak?
Müşteri kılığındaki gazeteciler önceden belirlenmiş mekana gidecekler, uygunsuz bir görüntü verecekler, muhtemelen restoran sahibinin yahut diğer müşterilerin uyarısıyla karşılaşacaklar, uyarıyı alan gazeteciler (mutlaka) tepki gösterip “burası laik cumhuriyetin bir restoranı, istediğimiz gibi davranırız” diyecekler, arbede çıkacak, birileri tartaklanacak, olay büyüyüp medyanın bir numaralı gündem maddesi haline gelecek, bir sürü makale yazılacak, bir sürü televizyon programı yapılacak, eski İmam Hatip mezunları durumdan vazife çıkarıp “şortlu kız” kıvamında “acıklı yazılar” döktürecek, hükümetin gizli gündemi bulunduğu tezi bir kez daha masaya yatırılacak, Genelkurmay’ın “irtica.org” adlı haber sitesi mevzuya takla attırıp yepyeni eklentilerle yepyeni haberler hazırlayıp gazetelere servis edecek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bütün bu “servis bilgilerini” ve “çıktı haberleri” alıp iddianamesine koyacak...
Bunlar olacaktı...
Nerden mi biliyorum?
Bunlar hep oluyordu... Cumhuriyet tarihi boyunca olageldi...
Bana inanmıyorsanız, açın, Abdurrahman Yalçınkaya’nın AK Parti hakkında açtığı davanın iddianamesine, oradaki bilgilerin “sağlamlığına çürüklüğüne”, o bilgilerin hangi dolaşımdan (ve mekanizmalardan) geçerek iddianameye girdiğine bakın.
Kemal Bey, “Sipariş haberi geçin, işin özüne bakın” diyor.
İşin özü tam da bu...
Bu ülkede bürokratik odaklar ve siyasi partiler, uzun süre, “haber üretim merkezi” gibi çalıştılar. Ürettikleri haberleri, duruma ve konjonktüre uygun olarak, umulan yarar doğrultusunda gazetelere servis ettiler.
Elbette “siyasetçi-gazeteci yakınlaşmasını” tartışmıyoruz.
Burada tartışma kaldırır bir yön yok.
Siyasetçi, gazetecilerle görüşür, onlara “bilgi ve belge” aktarır. Hatta, kimi hususlarda (habere ulaşma konusunda) lojistik destek sağlar. Doğal ve olması gereken bir ilişkidir bu.
Fakat, bir siyasetçi, kendi siyasal amacı doğrultusunda, bir gazeteciden düzenek kurmasını, mizansen hazırlamasını, “çıktı haberler” yapmasını isteyemez.
İsterse ne olur?
Kemal Kılıçdaroğlu olur.
Kemal Bey, “Ne yaparım da daha başarılı olurum, 61 yıldır seçim kazanamayan partimi iktidara getiririm?” diye uğraşacağına, asparagas peşinden koşuyor, gazetecilerden mizansen haber istiyor, hangi “gazetecilik” çerçevesinde değerlendirileceği meşkuk Oda TV’yle ilginç ve anlaşılmaz (ya da anlaşılır) yakınlıklar kuruyor, “Kaya gibi adam” dediği Soner Yalçın’a (ve onun gazetecilik faaliyetlerine sahip çıkıyor) Ergenekon sanıklarına kol kanat geriyor...
Bu mudur, Türkiye’yi yönetme iddiasındaki bir sosyal demokrat liderin peşinden koşacağı işler?
Hayır Kemal Bey, “sipariş haber meselesini” geçemeyiz.
Geçmeyeceğiz...
Bu meseleyi “takıntı” yapmak önemli bir gazetecilik ödevidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.