Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Senin yerin Bozkurtlar'ın yanı...

Senin yerin Bozkurtlar'ın yanı...

Bir zihniyeti ortaya koyduğu için gündeme getiriyorum. önemli bir adam değil... ‘İyi bir insan’ olarak bilirdim ama, artık iyi bir insan da değil.

Bir kere, yalan söylüyor.

üstelik, pervasız.

Ağzı da bozuk...

Herhangi bir yazısını açıp bakın: Hakaret sözcüklerinden ve aşağılayıcı sıfatlardan geçilmiyor.

İyi küfrettiği, kendisine benzemeyenlerle dalaştığı, belden aşağı vuruşlar yaptığı, bazı bilinen gerçekleri çarpıttığı için de bir holdingden maaş alıyor.

Şiir yazardı ve biz bunu ciddiye alırdık.

Düpedüz kötü şiirler yazdığını, ‘entelektüel’ sıfatını hak edecek herhangi bir başarısı bulunmadığını söyleyemezdik. Ayıp olmasın diye... Şairler hassas insanlardır. Kırılgandırlar. Neme lazım.

Fakat, zamanla görüldü ki, arkadaşımız şişede durduğu gibi durmuyor.

Empatiyi, hele, hiç hak etmiyor.

Birkaç yıl önce, ‘şövalyelik’ nişanıyla taltif edildiği Fransa’ya gidip türban haberleri yaptı; mini etekli olduğu gerekçesiyle bir genç kızın diri diri yakıldığını iddia etti.

İddiasını dayandırdığı ‘tanıklar’ (misal, Gaye Petek Şalom) kendisini yalanladığı halde, ısrarını sürdürdü.

Bir de yazdığı yalan habere ödül verdiler.

Hiç sorun yapmadan, ‘Ben çocuklarımın, torunlarımın yüzüne nasıl bakarım? Gelecek kuşaklar beni nasıl anar?’ demeden, gidip ödülünü aldı.

Hanidir yazılarına bakmıyordum.

Dün, ‘Nazım Hikmet 1963’te bugün ölmüştü’ başlığını görünce, dayanamadım, okudum.

Kötü bile sayılmayacak bir yazıydı.

Samimiyetsizdi...

İşin hazin tarafı, bazı darbelerin iyi, bazı darbelerin kötü olduğunu söyleyen, bugüne kadar ‘statüko’yla hiçbir sorunu olmamış, Nazım’ı zindanlarda çürütenler dahil hiçbir oligarşiye toz kondurmamış arkadaşımız, kendisini Nazım Hikmet’in yanına yakıştırıyor, onun sırtından ‘solcu ve özgürlükçüymüş gibi’ yapıyordu.

Hiç masraf etmeden...

Hiçbir beden ödemeden...

Bir tarihte, ‘çağdaş demokrasi için gerekli kurumların çoğu 1925-1945 döneminde kuruldu’ diye yazmıştı.

Bu kurumların hangileri olduğunu soranlara da (Engin Ardıç’la bu satırların yazarına), ‘suratsız, rezil, mide bulandırıcı yaratıklar’ diye hakaret etmişti.

Böyle de müeddep ve nezih bir arkadaşımız...

Şimdi sorsam, ‘Arkasından hisli yazılar döktürdüğün Nazım Hikmet’i sorgusuz sualsiz 13 yıl cezaevinde yatıranlar kimlerdi? Sakın çağdaş demokrasi için gerekli kurumların çoğunu kuranlar olmasın?’ desem, aynı nezih cevapları alır mıyım?

Bir de, hiç sıkılmadan, ‘Şair demek özgürlük demektir. Şair özgürlüğün, adaletin, eşitliğin, kardeşliğin yalvacıdır’ gibilerden şeyler yazıyor.

Madem öyledir de, içinde bulunduğun bu hal nedir o zaman?

Bir şair olarak, bugüne kadar özgürlükle, kardeşlikle, eşitlikle, adaletle ilgili kaç cümle kurdun? ‘öteki’nin hukukuyla ilgili ne söyledin? ‘öteki’nin de insan olabileceğine ilişkin hangi samimi önermelerde bulundun?

İsmet Paşa’yı savunmaktan, Recep Peker’in faşizanca çözüm önerilerine hak vermekten, Sabahattin Ali’yi ortadan kaldıran iradeyi mazur göstermekten öte dişe dokunur ne söyledin ki, bir de Nazım’ın yanında kendine yer bulmaya çalışıyorsun?

Bence bırak bu eyyamı.

Bozkurtlar’ın ve bazı ‘vatan şairleri’nin yanında bir yer ayarlamaya bak.

En çok oraya yakışıyorsun çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi