Taha Kıvanç

Taha Kıvanç

Ölüm, âsûde bahar ülkesidir

Ölüm, âsûde bahar ülkesidir

Dünkü gazetelere en güzel fotoğrafı Star yakalamıştır umuduyla göz attım; belki en iyi sayfa düzeni bizimkiydi, ama en etkileyici fotoğraf Milliyet’in manşetindeydi: Sol gözünde tek bir damla gözyaşıyla Tayyip Erdoğan...

İnsanlar yaşları ilerledikçe etraflarının tenhalaştığını fark ediyorlar. İsmet Berkan’ın telefon adres defterinde çoktan merhum olmuş arkadaşları silinmeden duruyormuş... Bende de öyle. En başta birini sildiğimi hatırlıyorum; ikincide kendi kendime “Neden?” diye sordum ve verdiğim cevap yüzünden silmekten vazgeçtim: Rehberde silinmeden kalan vefat etmiş yakınlarımın isimleri onları rahmetle anmama sebep oluyor...

Annemi on yıl kadar önce kaybettim. Vefatı sonrasında sıcağı sıcağına yazdığım yazı şimdi karşımda duruyor. Orada yansıttığım hislerimin daha da yoğununu içimde taşıyorum... Anne bir tür pusula gibi; nereye giderseniz gidiniz, sonunda onun gösterdiği istikamete doğru yol alıyorsunuz. Aileyi ayakta tutan, geleceği herkes için umutlu kılan, kendisine dönerek hız alınan kişi, anne...

Kaç yaşında kaybetmiş olursanız olun, bıraktığı boşluğu ve hayattayken üzerinizdeki hoşluğu asla unutamıyorsunuz...

Sonuçta hepimiz toprağa gireceğiz, ama annemi toprağa verirken kendimden bir parçayı da gömdüğüm hissine kapılmıştım.

Ülkemizde en iyi işleyen mekanizma ölümden sonra devreye giriyor. Cenaze işlerini belediyeler çok güzel örgütlemişler; aile fertleriyle yakınlara hiçbir zorluk çıkartılmıyor. İnsanlar da ölenlere karşı daha müsamahakâr; aile fertleri ve tanıdıklardan uzun süre birbirini görmemiş olanları bile, cenaze çıkan haneye koşuyor...

Kısa süre kaldığı morga gittiğimde, sorumlu kişi, “Bakmak ister misiniz?” diye sormuştu ruhunu saatler önce teslim etmiş, tabut içerisindeki annemi göstererek... Neyle karşılaşacağımı bilemediğim için bir an tereddüt ettim; “Tabii” cevabım neden sonra çıktı ağzımdan... Bembeyaz kefeni açtıklarında gördüğüm, telli duvaklı güzel bir gelinin yüzüydü.
Zaman zaman unutulan gerçek şu: Ölümün herkesi eşitleyici bir özelliği var; sadece ölen için değil arkada bıraktıkları için de...

Sonuçta toprağa giren, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, general veya o makamlarda bulunan kişilerin annesi-babası-oğlu değil, sadece bir insan... Toprakla üzeri örtüldüğünde sonraki günlerini etrafındaki diğer kabirlerde yatanlarla başbaşa geçirecek olan bir insan cesedi hatta...

Mezar taşlarının üstünde genellikle ‘Hüvel-bâki’ yazısı bulunur. Baktım, Tenzile Erdoğan’ın kabrine konulan mermerde de var ‘Hüvel-bâki’ yazısı... Bazen Arapçasıyla birlikte gördüğümüz bu ifadenin ne olduğunu bilenimiz pek azdır... ‘Hüvel-bâki’, oradan geçen herkese, “Hepiniz fânisiniz; kalıcı olan, ölmeyen, yalnızca O’dur” hatırlatmasıdır halbuki...

Herkes sonunda ölüm gerçeğiyle yüzleşecek, buna hiç kuşku yok; bunu en kibar biçimde, Yaradan’ın ebedi olan varlığı üzerinden ifade etmenin yolunu eskiler böyle bulmuşlar... Zincirlikuyu Kabristanı giriş kapısı üzerine kazılı “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin de özetidir ‘Hüvel-bâki’ yazısı...

Ölümden sonra aslında geride kalanlar sınanır. Manşete yansıyan gözyaşını, rikkatli bir kalbin, bir rindin, ülkeyi yönettiğinin işareti olarak kaydettim.

Allah rahmet eylesin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Kıvanç Arşivi