Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kardeşlik köprüsü

Kardeşlik köprüsü

Kürt-Türk kardeşliğinde Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi bir gönül ve kavuşma köprüdür. Bu köprünün çağdaş ayaklarından birisi Bediüzzaman ve Babanzade Ahmet Naim gibi zevattır. Lakin bu köprüyü yıkmadan kardeşliği yıkamayacaklarını ve sökemeyeceklerini anlayan kardeşlik düşmanları köprüleri iftira kampanyalarıyla çürütmeye, sarsmaya ve yıkmaya çalışıyorlar. Irkçıların refleksi her tarafta aynıdır. Sözgelimi kimi Türkçü şuubiler Türklerin Müslüman olması sürecini ‘onursuzluk süreci’ olarak takdim etmeye çalışırlar. Türkler onurları zedelenerek ve aşağılanarak Müslümanlığa girmeye zorlanmışlardır! Türklerin İslamiyet’e girmeleri ikinci veya üçüncü asırdan itibaren başlamıştır ve uzun bir süreci kapsamıştır. Emeviler döneminde cephede İslam güçleriyle tanışma olmuştur. Lakin Emeviler sanılanın aksine Mevali’nin Müslüman olmasına pek ehemmiyet vermemiştir. Onlar için önemli olan hidayet değil, cizyedir. Ömer Bin Abdulaziz, Emevilerin bu yaklaşımına tepki göstermiş ve Hazreti Peygamberin hidayet rehberi ve meşalesi olarak geldiğini söylemiş ve vergi tahsildarı olarak gelmediğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Emeviler İslam’ı teşvik etmemişlerdir. Fütuhatlarının amacı bu yüzden karmaşık olmuştur. Emevilerin niyetleri ne olursa olsun o dönemdeki alp erenler yine de İslam adına yüksek çaba göstermişlerdir. Türklerin İslamlaşma süreci uzun bir dönemi kapsamıştır ve tekil bir formla izah edilemez. Türkler ‘kılıç artığı’ olarak da Müslüman olmamışlardır. Yakın şarkta tarih sahnesine çıkmaları ise tamamen İslamiyet sayesindedir. Zekeriya Kitapçı gibiler Türklerin İslam içinde oynadıkları kahramanca rolü öne çıkarırken Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman Olduk ve benzeri kitaplarında Türklerin Müslüman oluşlarını tamamen şuubilik damarıyla izah eder ve objektiflikten uzaktır. Delilden ziyade delile söyletme ve imalat veya fabrikasyon vardır.

¥

Erdoğan Aydın’ın Kürt versiyonları da vardır. Zehir ve Panzehir adlı kitabında İrfan Aktan aynen Erdoğan Aydın’ın yolunu tutar ve Türk-Kürt beraberliği ve köprülerini seküler tarih anlayışına göre izah eder. Zehir ve Panzehirinde, panzehir değil bolca zehir vardır. Kitabın sayfaları adeta şuubilik dokumaktadır. Nereden biliyoruz? Kitaba İrfan Aktan, Yavuz’a nispeti gerçek olmayan en azından şaibeli bir rubaisiyle başlar: “Kürde fırsat verme ya Rab, dehre sultan olmasın/Ayağını çarık sıksın, asla iflah olmasın/Vur sopayı al ekmeği, karnı bile doymasın/Ol çeşmeden gavur içsin, Kürde nasip olmasın!” Bu dörtlüğün Yavuz’a nispeti her açıdan şaibelidir. Gerçekten de bu şiirin ifadeleri arasında geçen ‘gavur’ kelimesi gibi kelimeler acaba Yavuz döneminde kullanılıyor muydu? Dilbilimciler bu muammayı aydınlatabilirler. Dolayısıyla bu şiirde sahte ile gerçeğin hesaplaşması vardır. Birincisi, gerçekten de bu şiir o dönemde kullanılan ifade kalıplarına uyuyor mu? İkincisi, Yavuz’un nazım kalıplarına uyuyor mu? Üçüncüsü, Kürtleri müttefiki olarak alan ve Safeviler’e karşı onlara dayanan Yavuz neden velinimeti mesabesindeki Kürtlere bu şekilde ‘kalleşçe’ duygular beslesin? Bu şiiri uyduran ve Yavuz’a nispet eden şuubi yani ırkçı zihinlerden birisi olmalıdır. Bu şiir olsa olsa la edri yani söyleyeni bilinmeyen şiirlerdendir. Ekrem Buğra Ekinci gibi tarihçiler de söz konusu rubainin Yavuz’a nispetini doğru bulmuyorlar. Aksine Yavuz’a yakışan bir nazmı Tarihçi Yazar Hasan Basri Bilgin küller arasından ortaya çıkarmıştır.

¥

Mazlum Padişah Yavuz hakkında ihkak-ı hak etmiştir. Ünlü Şair Nâzım Hikmet’in, “Davet” şiirinde geçen ve kardeşliğe atıfta bulunmak için siyasetçilerin sık sık okuduğu “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerini şairliğiyle bilinen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han’ın yazdığı iddia edildi. Yavuz Sultan Selim’in hayatını romanlaştırmak için arşiv belgelerini tarayan Tarihçi Yazar Hasan Basri Bilgin, söz konusu satırların “Selimî Divanı”nda geçtiğini söyledi. Dizeleri, Hayat Yayınlarından çıkan “Efe Türk Yavuz Han” isimli tarihi romanına da taşıyan Yazar Bilgin şu bilgileri verdi: “2000 yılında sponsorlar vasıtasıyla az sayıda da olsa, Kanuni Sultan Süleyman’ın Muhibbi Divanını yayınladım. Ardından Yavuz Sultan Selim’in Divan’ına ulaşmaya çalıştım. Selimi Divanı, şimdiye kadar hiç ortaya çıkmadı. Osmanlı Arşivi’nde ve Topkapı Sarayı’nda araştırılırsa parça parça bulunur. Ne yazık ki bütün halinde değil. Yavuz Sultan Selim Han, aralarındaki bir diyalog sonunda Habibi Neccar Camii imamının kulağına, “Fazl-u hakk u himmet-i cünd-î Ricalullah ile - Dil- sûhteri merg, Dilirân-ı merg-zâr eylemektir niyetim” diye bir şiir okuyor. Yani, “Benim amacım, insanı verimli ağaç kadar hür, varlık sahiplerine de verimli bir orman hayatı yaşatmaktır” diyor. Güncel tabiriyle, “İnsanlar ağaç kadar hür orman gibi kardeşçe yaşamalı.” “Fazl u Hakku...” diye başlayan Fatih Sultan Mehmed Han’ın da bir dizesi vardır. Çünkü Yavuz, Fatih’in kopyasıdır. Dedesinin dizelerini devam ettirmiş.”

YAVUZ SULTAN SELİM’İN ŞİİRİ

“Fazl-u Hak u himmet-i cünd-î Ricalullah ile - Dil- sûhteri merg, Dîlirân-ı merg-zâr elemektir niyetim” (“Benim amacım, insanları ağaç kadar hür (merg) ve orman gibi kardeşçe (merg-zâr) eylemektir”)...

NÂZIM’IN ŞİİRİ

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Bu hasret bizim...”
Gençliğinde Mevlana meftunu olan ve onu meşk eden Nazım, Osmanlı ile alakalı da piyesler hazırlar. Marksist olduktan sonra belki zamanla din kardeşliğini işçi sınıfı kardeşliğine veya proletarya kardeşliğine dönüştürür. Kısaca, Yavuz Kürtlere beddua etmemiş bilakis onları kardeş olarak tanımış, bağrına basmış ve duygularını mısralarına da yansıtmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi