Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

Altınportakal çıplak

Altınportakal çıplak

Rutkay Aziz adına hakikaten üzüldüm! Keşke yaşına başına, konumuna ve sanatçı kişiliğine yakışır bir konuşma yapsaydı. Demek ki kırlaşan saçlar, sanat camiasında var olmak, hatta bu yolda geçirilen başarılı bir kariyer süreci, insanı sanatsal bir olgunluğa eriştirmeye, bir duayen yapmaya yetmiyormuş.

Düşünüyorum da Rutkay Bey, Altınportakal’ın ödül törenini politize etti de ne oldu? Başı göğe mi erdi? Yaptığı bu talihsiz konuşmayla sadece kendi sanatçı kişiliğine değil, Türk sinemasının itibarına da zarar verdi. Bildiğiniz gibi Altınportakal’ın sinema dünyasındaki yeri zaten tartışmalıydı! Rutkay Aziz, ödül törenindeki konuşmasını son derece bayağı bir iktidar muhalefetine dönüştürerek, Altınportakal’ı kılçıklı lisanıyla bıçakladı!

Bu yetmezmiş gibi oradaki görüleri, “ben ve öteki” sığlığından kurtulamamış kalabalık da anlamadan dinlemeden bir alkış tufanı kopardı! Sanki sanat camiası değil, ana muhalefet holiganları! O kadar ki onca kişi Rutkay Bey’in, “dünyanın hiçbir yerinde kadın ve çocuk bu kadar cinayete, tacize mahrum kalmıyor” cümlesinde kullandığı hatalı kelimenin farkına dahi varmadı! Sanki tarakota askerleri! Yüzlerinde tek tipli bir ifade, alkışa ayarlı...

Aslında belki de izleyicilerin, konuşmacıyla bu denli aynılaşması sayesinde Altınportakal zihniyeti tek kelimeyle çıplak kaldı ve Türkiye’de sinema sanatının evrensel değerlerden ne kadar yoksun, taraflı ve siyasetin etkisinde olduğu anlaşıldı.

Özet olarak, Rutkay Bey’in konuşması pek çok açıdan bakıldığında bir sanat cinayeti, sanatçı rezaletiydi. Yani Altınportakal’ı ezmekle yetinmedi, ekşitti!

Zenne

Zenne’ye gelince... İnanın daha ödülü almadan, alacağını tahmin etmiştim aslında! Benim için sürpriz olmadı açıkçası. Çünkü bizim ülkemizde, her zaman Anadolu aile yapısına karşıtlık ifade eden ve başkaldıran her türlü sanat bu kesimde hep olağanüstü bir heyecanla karşılanmıştır.

Biraz yerlileştirilmiş bir Breakfast on Pluto’yu andırıyor bence. Ne bileyim açıkçası bana Breakfast on Pluto’nun Zenne kalıbına dökülüp, alelacele sunulmuş ham hali gibi geldi. Azıcık çakma yani...

Ama kalite farkıyla! Kostümler ona nispeten kasvetli ve kötüydü. Filmden ziyade bir tiyatro eseri görüntülüydü. Acemi işi gibi bir film yani...

Eski Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz gibi klasik kötü ruh “din”di. Düşünsenize başrolün adı bile “Ahmet!”

Breakfast on Pluto’da yapımcı mizah katarak kasveti dağıtmayı başarmışken çakması kasvete boğmuştu!

Zenne, eşcinsel bir cesedin iktidara karşı muhalefet ve Anadolu aile yapısına başkaldırı aracına indirgenmesidir. Öldürülmüş bir insanın trajik hikâyesinin, ucuz bir iktidar muhalefetine alet edilmesi!

Sözde bir mesaj verilerek eşcinsellerin kara yazgılarının anlaşılması sağlanmışmış! Açıkçası ben Zenne’nin ahlaki yanını sorgulamaktan öte adam gibi bir mesaj verdiğinden de kuşkuluyum!

Madem eşcinsellerin toplum tarafından doğru ve yerinde anlaşılması adına bir film yapılacaktı neden senaryoya show ve seks işçiliği dışında hayata tutunmuş başka bir profilde bir model-karakter daha konulmadı? Farklı cinsel kimlikler, zaten dünyada ve ülkemizde yalnızca fuhuş ve eğlence sektörüyle anıldıkları için yaralıydı. Zenne bu algıyı yıkacak yerde kamçıladı!

Zenne’de, farklı cinsel kimlikler gene bir yarasa gibi koyuldu izleyicinin karşısına! Gecelerden ibaret kılındı. Yapımcı, farklı doğan ve farklılaşanları daha bir ötekileştirerek, gündüz yaşayanların gözünde bir yarasa gibi baş aşağı astı! Aşağıladı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi