Kara Harekâtı ne getirecek?
Hemen belirteyim: Bu satırların yazarı, “vuralım, kıralım, ortada canlı kalmayıncaya kadar devam edelim, taş üstünde taş bırakmayalım” diyenlerden değildir.
Öldürerek sonuç alınacağını düşünenlerden de değildir.
Fakat, ortada “fiili bir durum” var.
Sınırlarımızı koruyamıyoruz.
Kara Harekâtı, öncelikle, “sınır güvenliğini” temine yöneliktir.
Bu çerçevede, sınırların taşınması, Kuzey Irak’ın içlerinde bir “tampon bölge” oluşturulması ve ilhak da gündeme gelebilir. Bu, uluslararası hukukun saldırıya açık ülkelere tanıdığı bir hak...
Gerekirse bu “hak” kullanılacaktır.
Kuzey Irak yönetimi, sınır güvenliği konusundaki hassasiyetimizi (ve taleplerimizi) fazla ciddiye almadı. Nedense, “oyalayıcı” bir tutumu benimsedi.
Kendi işimizi kendimiz göreceğiz, bir “güvenlik şeridi” oluşturacağız ve terör örgütünün geçişini kolaylaştıran lojistik imkânları ortadan kaldıracağız.
Kara Harekâtı budur.
Kimse heveslenmesin, Türkiye, 90’lı yılların ufunetine dönmeyecektir.
Terörle mücadele büyük bir kararlılıkla sürecek ama kaos senaristlerinin beklediği “sıkı düzen uygulamalarına” da dönülmeyecektir.
Mümtaz’er Türköne, “Devlet dediğimiz varlık, damarlarında soğuk kanın dolaştığı bir ejderhadır. Öfkeyle, nefretle hatta sevgiyle değil buz gibi bir akılla hareket eder” diyordu.
Böyle olacak.
Kuzey Irak topraklarında bir “güvenlik havzası” oluşturulacak.
İleri karakollar inşa edilecek.
Bölgeye profesyonel birlikler kaydırılacak.
Bununla birlikte, içerideki mücadele de tamamen “hukuk” zemininde sürdürülecek.
Bundan sonrası, terör örgütünü ve şiddete mazeret üreten yapıları (siyasi partileri, bir kısım aydınları, sivil toplum kuruluşlarını, kanaat önderlerini) ilgilendiriyor.
Bir seçim yapmak zorundalar:
Ya mücadelelerini yasal ve meşru zeminde sürdürüp Kürt halkının taleplerini siyasete taşıyacaklar, ya da terör örgütüne “yancı” yazılacaklar.
İkinci yolu benimsemeleri, topyekûn yok oluşumuzu getirecektir.
Türkiye, “demokratikleşme” konusunda, önemli mesafeler kat etti.
Kürt meselesi ilk kez çözüm kulvarına girdi.
İlk kez sivil bir anayasa ihtimali belirdi.
Ekonomik göstergeler sürekli “artı”ya işaret ediyor.
Bu olumlu gidişin devam etmesi ve Kürt taleplerinin hayata geçirilmesi için, birinci yolda sebat etmemiz, meselelerimizi “meşru siyaset zemininde” çözüme kavuşturmamız gerekiyor.
PKK, artık “hak hukuk mücadelesi” yürüten bir örgüt değildir...
Kürt meselesinin bir cüzü ve uzantısı da değildir...
PKK, adlı adınca bir “terör örgütü”dür...
Demokratik açılımların hızlanması, “yeni ve sivil bir anayasa” ihtimalinin belirmesi terör örgütünün hareket alanını daralttı, sosyolojik zeminini zayıflattı.
Bu da, meşruiyetini “şiddet”ten alan örgütün daha da hırçınlaşmasına ve delirmesine yol açtı.
Son terör dalgasını böyle okumak gerekiyor.
Hem kara harekâtı, hem demokratik açılımlar sürecek.
Hem terörle karşı topyekûn mücadele edilecek, hem “müzakere kapıları” açık tutulacak.
Türkiye, kaos senaristlerinin istediği kaotik, istikrarsız, güçten düşürülmüş bir ülke olmayacak.
Gelişmesini sürdürecek...
Kürt meselesini çözecek...
Anayasasını yapacak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.