Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Deprem...

Deprem...

Biz birbirimizi bile dinlemeyi unutmuşken... Dağların, taşların, kuşların...
Ve elbette sellerin, kasırgaların, depremlerin de "dinlenmesi" gerektiğini söylesem kim aldırır!
Haftalardır içimizi yakıp kavuran acılar şimdi Van-Erciş depremiyle daha da derinleşmişken...
Kulak vermesini bilene doğanın çok şeyler anlatmaya çalıştığını söylesem, neye yarar!
Zaten büyük ihtimalle yanlış anlaşılır.
Çünkü akıllar ya "bak bu da bizim cezamız!" mantığıyla çalışacak kadar acımasızdır ya da klişe "azgelişmişlik" teranelerine sığınır.
Oysa doğa kendi diliyle konuşuyor.
Bazen yumuşacık bir okşayış gibidir bu dil, bazen çok ağır bir darbedir.
Neleri savsakladığımızı; hangi meseleleri hak ettiğinden çok daha fazla önemsediğimizi; onca kavga gürültünün aslında nasıl küçücük ve anlamsız kalıverdiğini; çaresizliği ve "hakikat"in gücünü hatırlatır bize.
***

İlginçtir! Doğal afetler bizden çok uzaktaysa...
Mesela Japonya'yı yıkıp geçmişse...
O zaman kesinkes inanır ve fikir yürütürüz. Deriz ki, bu afet uygar akıla, gelişmiş toplum efsanelerine ve dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olma kibirine karşı bir uyarıydı!
Peki yakındaysa...
Afet bizi vurmuşsa?..
Neden içimizden geçenleri bastırır, zihnimizi sustururuz?
Elbette önce enkazı kaldırmamız, yaraları sarmamız gerekiyor.
Acımız var şimdi. Akut bir ağrı gibi.
Ama bu ağrı yavaş yavaş yerini derin bir sızıya bırakmaya başladığında ne yapmamız gerekir?
Milletçe durup bunları hiç düşünmeden "kaldığı yer"den hayata devam mı edelim?
Neden deprem karşısında birleşen kalplerin açtığı yoldan "yeni bir hayat"a başlamasın bu toplum?
Neden çatışmacı zihniyetin düzeni yerine herkesin birbirine yardıma koştuğu dayanışmacı zihniyetin düzeni geçmesin?
Mümkün bu!
Öyle olmalı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi