Yön körlüğü...
Başlıktaki ifadeyi bir akademisyen arkadaşımdan duydum. Belli bir çevreye hapsolmuş, sadece kendilerinin ait olduğu dünyanın insanları ile oturup kalkan, farklı düşüncelere, fikirlere kapalı insanların, hareketlerin, kurumların, partilerin bir hastalığı bu. Tek yönlü beslenmenin getirdiği ciddi bir rahatsızlık...
Düşünebiliyor musunuz, böyleleri, sadece kendi doğruları ile yaşıyorlar. Görünüşte pek çok kimse ile temas halindeler, hatta hayatın içindeler. Anayasal kurumları kontrol ediyorlar, siyaset yapıyorlar, iktidar ya da muhalefet oluyorlar. Bunların bir de vesayet sistemi içinde hâkimiyet kurduklarını düşünün. Mesela cuntacı zihniyet sahiplerini düşünün. Her şeyin en doğrusunu onlar biliyorlar. Memlekete mesela komünizm gelecekse, onlar getirirler. Toplumunda dinî hassasiyet artıyor mu, kapıyı, ayarını kendileri yapmak üzere sadece onlar aralayabilirler... Yönetici elitler olarak, sanki kurumları, sivil toplumu, partileri temsil eden bir duruşları var. Fakat kendi dünyalarında, sadece kendileri gibi düşünenlere itibar ediyorlar, başkalarını karar organlarına vitrin anlayışı ile alıyor, onları dinler gibi yapıyorlar, fakat asla ciddiye almıyorlar. Mahfillerinde bir araya geldiklerine yine kendi doğruları ile yaşıyorlar.
Fikren, zihnen sadece kendilerinden besleniyorlar. Tam bir körler sağırlar, birbirini ağırlar örneği... Tehlikeli olan ise şu; önyargıların hâkim olduğu bu topluluklar, dost olarak da sadece kendi aidiyetlerine mensup kimseleri kabul ediyorlar. Tek yönlü beslendikleri için kendilerinin dışındaki herkesi ötekileştiriyorlar. Ötekileştirdiklerini, sadece dışarıda bırakmakla kalmıyorlar, onları potansiyel bir tehlike kabul ediyorlar. Böyle olunca da, tesirsiz kılınmaları gereken bu hasımlarla her sahada mücadele ediyorlar.
Tek bir yön bildikleri için, dinlemeye kapalı, alternatifleri yok sayan bir zihniyet bu. Onların yönü tek doğru olduğu için, diğer yöndekileri asla dinlemiyorlar. "Yeni arayışlar" ya da "yeni" kelimesinden anladıkları da, yeni bir yön bulmakla alâkalı değil. Kendi yönlerini tekrar işler hale getirmek için yeni metotlar geliştirmek, yeni eylem planları yapmak peşine düşüyorlar.
Bunlar sıradan insanlar, etkisiz elemanlar olsalar, "pek zararları dokunmaz" deyip geçebilirsiniz. Fakat yüzyıldan beri bu ülkede milletin ensesinde boza pişiriliyorsa, her alana yayılmışlarsa, birbirlerine dayanarak güç odakları oluşturmuşlarsa, yön körlüğü meselesinin nasıl bir tehlike olduğunu hemen hatırlarsınız.
Yön körlüğü, sadece belli zihniyet sahipleri için bir rahatsızlık değil. Yön körü olmadığını düşünenlerin de kendilerini bir kontrolden geçirmeleri gerekir. Çünkü bu rahatsızlığın önemli belirtileri var.
Yön körlüğüne yakalananlar, kendi dünyalarını tahkim ederler, inandıklarının, hareketlerinin, uyguladıkları şiddetin tek doğru olduğuna inanırlar. Öyle ki, bütün aklı başında insanlar; "70 milyonun gözünün içine baka baka vatan toprağında ayrı bir rejim kuramazsınız, Stalin'i, Hitler'i hortlatamazsınız" diye haykırır, fakat onlar "sonunda sizi de ikna edeceğiz, göreceksiniz" diyerek, kendilerinden asla şüpheye düşmezler.
Hâlbuki yön körlüğünün en can alıcı özelliği, bu rahatsızlığa yakalananların gidip gerçeklere toslamasıdır. Fakat rahatsızlık derin ise bu toslamalar da onlara tedavi olmaları gerektiğini anlatmaz. Bir daha, bir daha aynı yönde gitmekte ısrar ederler...
İktidarıyla, anamuhalefetiyle siyasetçiler de bu rahatsızlığın belirtilerini taşıyabilir. Başkalarının konumuna saygılı olamayanlar, paylaşmayı kabul edemeyenler pekâlâ bu hastalığa yakalanmış olabilirler. Diyalogdan kaçanlar ya da diyaloğu başkalarını kullanmak olarak anlayanlar, pekâlâ yön körlüğüne yakalanmış olabilirler.
Bugün yeni bir anayasa hazırlığı var. Bu anayasanın sivilleşme ve demokratikleşme adına yön körlüğü ile malul olmasını önlemek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.