Oltadaki yemi yuttuk mu?
Ne fırıldaktır dönen başımızda anlamadım! Tahliye edecektiniz madem bu süreci topluma niçin yaşattınız? İnanamıyorum! Yoksa korktuğumuz mu başımıza geldi? Sonuçlanmasını umutla beklediğimiz bu davada geri adım mı atmaktasınız?
Derin devlet sivil iradeyi bir sıfır mağlup mu etti?
Açık açık söyleyin, sonunda istedikleri noktaya mı getirdiler sizi?
Ergenekon davası sürecini neden ağırdan almaya başladınız? Geri adım mı atmaktasınız şimdi? Öyle mi algılamalıyız bu salıverilmeleri?
Yoksa bu zelzele ortamından istifade toplumun ruhu duymadan Ergenekon sanıklarının tahliye edilebileceğini mi sandı birileri? Hakikaten bu kadar âmâ mı sanıyorlar bizi?
Aklıma burada danışıklı bir dövüş varmış gibi bir ihtimal geliyor. Acaba Deniz Feneri davasında tutuksuz yargılanmak üzere salıvermeler oltadaki yem miydi? Eğer öyleyse hayatımızın hatasını yaptık!
Deniz Feneri davasıyla koskoca bir darbe davasını aynı kefeye koyduk gitti! Kısacası oltayı yuttuk! Hepimize geçmiş olsun!
Toplum da yeni darbenin ensesine ne zaman ineceğini beklesin dursun. İdmanlıyız her nasılsa!
¥
Ortadoğu, sırtında kambur gibi taşıdığı diktatörlerden kurtulurken, bizdekiler saltanat sürmeye devam ediyor. Darbeciler paşa paşa keyif sürerek yaşıyor. Çünkü bizdeki darbeciler zeytinyağı cinsindendir.
Her durumda bir şekilde üste çıkmayı becerirler! İsimlerini caddelere, sokaklara vererek kendilerine bir değer atfederler.
Bu yüzden bir vatandaş olarak darbeciler yargılanamıyorsa da en azından sokakların yakasına kene gibi yapışmış isimleri sökülsün istiyorum! Halkın ismi verilsin o sokaklara, masum halkın!
¥
Aynen çarpık kentleşme gibi, çarpık devletleşmek de toplumda ciddi anlamda bir yıkıma, sivil iradenin, vesayet rejiminin otoritesinin göçüğü altında kalmasına ve can çekişmesine neden oluyor. Ama dikkat edin, buna rağmen çarpık devletleşmeden kim istifade ediyorsa, üç başlı cehennem köpeği gibi ölümüne bu sistemin en sadık bekçisi, savunucusu kesiliyor.
Darbeci Kenan Evren, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, ama bu memleketin de sahipleri vardır” diyordu ya işte şimdi aynen o sahipler yeniden harekete geçti. PKK taşeronunu yeniden güncelleyerek Başbakana suikast düzenledi. Olmadı... Sonra Çukurca’yı aktifledi.
Şimdi ise deprem felaketine rağmen toplumu PKK saldırılarıyla sarsmaya devam ediyor. İktidar yaralı ya, fırsattan istifade çakallarını üstüne salıyor. Çocuklarını vurduruyor. Hırlatıyor. Paçalarını ısırtıyor.
¥
Ufuk Uras, “korkuluğun, hasadı anız gibi yakması hıyanetin en büyük göstergesidir” diyor ve ekliyor “Sürüyü korumakla görevli çoban köpeklerinin sürüye saldırması, çürümenin en belirgin işaretidir.”
PKK işte böyle çürüyor. Güneydoğuda sivillere saldırıyor. Spartaküs maskesi suratında dağıldıkça da gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Güneydoğu halkının gözünde tepetaklak oluyor. Sorgulanıyor. Eleştiriliyor. Kınanıyor.
Karayılan, son zamanlarda hemen hemen her beyanı bizzat kendi örgütü tarafından yalanlanan bir karayalancı durumuna düşüyor. Ne dese yalan çıkıyor. Ergenekon takımı da hazır bu örgütün son kullanma tarihi geçmişken, ne kadar kullanırsam kârdır diyerek PKK eliyle can almayı, şehit cenazelerini “araç” edinerek iktidara karşı kullanmayı sürdürüyor.
Görüş beyan edince de kimileri “Ergenekoncular içeride ya daha ne istiyorsunuz?” gibilerinden arabesk sorular soruyor. Bu sorulara Şamil Tayyar’ın, “İçeridekiler, Ergenekon’un yüzde birini bile oluşturmaz” sözüyle yanıt vermem daha akıllıca gibi görünüyor. Bu derin yapılanmanın % 99’u, yani tehlike hâlâ dışarıda anlamına geliyor.
¥
Doğuş’un aldığı Star TV’de muhabir, kameraman, teknik ekipten 75 kişinin görevine son verildi. Bazıları haberi Van’da çalışırken aldı.