Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Neden Sırrı’nın ağzının payını vermedim?

Neden Sırrı’nın ağzının payını vermedim?

Önce, Sırrı Süreyya Önder’le “hukukumun” çerçevesini çizeyim: Kendisini tanıdığımda, sinemayla uğraşıyordu...

İyi senaryolar yazdı, başarılı bir film yönetti.

Hasbi bir insandır.

Hususen görüştüğüm biri değildir ama kısa süreli “komşuluk” yaptık, aynı mekânlarda eğleştik, aynı kurumlarda çalıştık, aynı sohbet masasının etrafında halka olduk...

Mebzul miktar da ortak dosta sahibiz...

Siyasete atılma isteğini dillendirdiğinde “yanlış yaparsın” dediğimi, yine bu sütunda aktarmıştım (“Sırrı’yla bir akşam” başlıklı yazı); küçük bir sitemimle birlikte...

Sitemim, “arkadaşım” duygusu uyandırdıklarına yönelik “kıyıcı” tutumuyla ilgiliydi.

Mesela, vaktiyle “Murat hoca” diye taltif ettiği Murat Belge’ye “sömürge şapkalı aydın” demiş, ihtimal ki bazı çevrelerde sitayişle karşılanmıştı. Ben bu tavrı yakıştıramamıştım kendisine.

Siyasetçiliği konusundaki rezervim ise sürüyor.

Hayır, problem elbette BDP değil...

Önceki yazımda da belirtmiştim: Biz ondan “Beynelmilel” tadında filmler bekliyorduk. Zekâsı, yeteneği, esprisi olan bir sinemacıydı. Hangi politik pencereden bakarsa baksın, kabulümüzdü; “Kahramanmaraş olaylarını” çekecekti, “Ezan yasağı”nın bir başka veçhesine değinecekti, “koğulmuşlar”ın hikâyesini anlatacaktı...

Hangi siyasi odak, hangi parti, hangi cephe, hangi barikat, hangi ideolojik mensubiyet bunları bize anlatabilirdi? Siyaseti herkes yapardı. Bu filmleri kim çekecekti?

Bunu “arkadaşlık hukukuna” dayanarak söyledim, söylüyorum.

Kabul görmeyebilir:

Nitekim, kabul görmediğini, Sırrı’nın giderek sertleştirdiği politik tutumuna bakarak söktürüyoruz. Kendi bileceği iş...

Bu uzun girizgâhtan sonra, sosyal medyanın başat konusu olan “Sırrı Süreyya Önder-Ahmet Kekeç kapışmasına” geçebiliriz.

Hemen belirteyim:

Ortada bir kapışma yok...

Bir “benzetme” yahut “perişan etme” durumu da yok.

Sırrı Süreyya Önder, moderatörlüğünü Turgay Güler’in yaptığı programa (En Sıradışı, Ülke TV), hakkındaki bazı ithamlara (“Terörist cenazesine katıldı” vs.) cevap vermek için bağlandı. Eksik ya da yanlış bilgilendirildiği için de, haddi aşan sözler sarfetti.

Sözleri bana yönelik değildir...

Programı baştan sona izleyenler, Sırrı’yla ilgili ithamlara itibar etmediğimi (ayrıca cenazeye katılmış da olabilir, bu son derece doğal), bu ithamların yanında durarak “pozisyon” almadığımı, dolayısıyla ithamlardan kaynaklanan cevaplara muhatap olmadığımı göreceklerdir. Salih Tuna için de aynı şeyleri söyleyebilirim.

Sırrı’nın pek celalli bir anında, “yatıştırıcı rol” üstlenmek ve durumun kendisine aktarıldığı gibi olmadığını anlatmak üzere araya girme gereği duydum.

Olay bundan ibarettir...

Dolayısıyla, “Neden ağzının payını vermedin?” sorusunun bende bir karşılığı yok.

Kaldı ki, durum, kendisine aktarıldığı gibi değildi. Yayında bunu belirttim...

Bu bilgiyi Sırrı Süreyya Önder’e de doğrulatabilirsiniz. Farklı bir şey söylemeyecektir.

Sırrı’nın, ayrıca, moderatör Turgay Güler’in “Deprem bölgesine gittiniz mi?” sorusuna neden öfkelendiğini anlayamadım.

Benim hiçbir zaman böyle bir merakım olmadı ama siyasetçiyseniz, kamuoyunun karşısına bu kimliğinizle çıkmışsanız, her türlü soruya hazıklıklı ve açık olmalısınız.

Sonuçta, Turgay normal olanı yaptı...

Sırrı ise ayıp etti...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi