Savunmam için tanımam gerekmiyor
Tanıyanların tanıdıkları kişiler hakkında ‘karakter tanıklığı’ hiç kuşkusuz kıymetli; hatta “Onların yerinde ben de olabilirdim” endişesiyle bunu yapıyor olsalar da... Mahkemenin tutukluluk kararı aldığı yayıncı ile profesörü yakından tanımıyorum, ama yapılanın yanlışlığını belirtmemi daha değersiz kılmıyor bu şahsi bilgisizliğim...
Benimki karakter tanıklığı değil zaten, ilkesel tanıklık...
Kitap yazarken birbirleriyle paslaştıkları iddiasıyla tutuklanan iki gazeteciye de, yakından tanımadığım halde, yine aynı sebeple arka çıkmıştım.
Dedim ya, benimki ‘ilkesel tanıklık’...
İlkem şu: Şiddet veya terör ile görüş açıklama arasında -bazen çok incelse de- bir çizgi vardır; terörün karanlık dünyasına geçip eline silâh almadığı, silâhlı mücadeleyi kışkırtmadığı, demokrasiye müdahale edilmesini savunmadığı veya savunanları teşvik etmediği taktirde, herkesin görüşlerini açıklama, hakarete varmadan eleştiri yapma hakkı vardır.
Yalan dolana başvurmak, gerçekleri çarpıtmak, hakaret etmek gibi aşırılıkları ‘suç’ sayan yasa maddeleri vardır; o noktaya varmadan yapılan her türlü yayın, yorum ve eleştiri ‘fikir özgürlüğü’ kapsamına girer...
Savcılarla yargıçların farklı davranmasına sebep olan kısıtlayıcı yasa maddelerinin varlığından haberdarım; yine de pek çok savcı ve yargıç özgürlüklerden yana tavır alabiliyor. İktidar partisi de yanlış yorumlanan maddelerin değiştirilmesi için çaba gösterme niyetinde zaten...
BDP tarafından düzenlenen seminerlere katılmak, ya da o kesime hitap eden yayın organlarında yazı yayınlamak bazılarınca ‘suç karinesi’ teşkil edebilir; oysa görüşleri yayan organın, görüşlerin açıklandığı platformun kimliği ‘suç’ sayılmak için yeterli değildir. “Şiddetle bir yere varılmaz, terörden vazgeçin, eller tetikten çekilsin, silâhları bırakın” türü görüşleri o platformlarda ve yayın organlarında dile getirmenin yolları kapatılmak istenmiyorsa farklılıklara tahammül edilmeli.
Ne yazık ki, Türkiye, bugün geldiği noktada en fazla fikir özgürlüğü alanında yanlış sinyaller veriyor. Diğer alanlardaki çağı yakalamış özgürlükçü tavır fikir alanında yokmuş gibi; birkaç fotoğraf karesi yüzünden tam tersi bir görüntü yansıyor, hem içeriye hem dışarıya...
Şunu düşünelim: Meclis bu dönemde yeni bir anayasa yapacak; içinde BDP’li üyelerin de yer aldığı bir uzlaşma komisyonu çalışmaya başladı. İyi de, BDP’nin komisyona sunulacak kendi metnini hazırlamak üzere oluşturduğu anayasa komisyonunun çalışmalarına katılan bir öğretim üyesi neden suç işlemiş sayılıyor?
İnsanların görüşlerini açıklarken korkmadığı, görüşleri yüzünden başlarına bir şey gelmediği, tutuklanıp hapse atılmadıkları sistemin adıdır demokrasi; açıklanan görüşleri paylaşmayan, yanlış olduğuna inanan, görüş sahiplerinden hoşlanmayan ve onlara en yaman eleştirileri yöneltmekten geri durmayanların “Bırakın savunsunlar” demesiyle de hayat bulur.
En doğruya ulaşmanın kestirme yolu her görüşün hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmadan ifade edildiği bir ortamdan geçer; insanlar her görüşü dinler, doğruya, kendi bilgi birikimleri ve akıllarıyla kendileri ulaşırlar.
Dediğim gibi, tutuklanan yayıncıyı da profesörü de iyi tanımıyorum; ancak görüşlerini açıklama özgürlüklerini savunmam için tanımam gerekmiyor zaten...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.