Kurban Günündeyiz Birer İsmail Alın Yanınıza
Kurban günündeyiz. İsmail’le buluşuyoruz. Her yer İsmail, her yer kurban! Bir yanımız İsmail, bir yanımız İbrahim.
İsmail’den kurbanlar geçiyor yüreğimin üstünden. Karşıdan İsmail geliyor. Allah’ın emrine sıdk’olmuş bir vecd içinde kurban olmaya duruyor. İsmail, İbrahim’in imtihanı. İbrahim ulvî ateşler içinde.
Haydi inananlar! Bugün birer İsmail alın yanınıza. Kurtuluşunuz için İsmail’den bir kurban ediniz. İsmail olan kurtuluyor. Birer İsmail olsun kalbiniz ve yatın İbrahim’in bıçağının altına. Yoksa ilk kan nasıl sevinir? İtaat nasıl yerine getirilir?
İsmail’den kurbanlara niyet etmeli. İbrahim gibi bakmalı İsmail’e bugün. Kirli çağı ve günahlarımızı İsmail’den kurbanlarla temizlemeliyiz.
İbrahim ve İsmail olmaya çağrılıyoruz. İbrahim’in tutuşu gibi tutmalıyız bıçağı. İsmail’in, kanına değiyor duâlı ellerim. İsmail’in kurban seçilişi ve rızası üzere tâlim etmeliyiz.
Kendini kurban olmakla korkutan şeytanın sol gözünü taş atarak kör eden, İbrahim’in son kurbanı İsmail! Yeryüzü kurbanlarla boyanıyor bugün. İnananlar İsmailce birer âyet oluyorlar.
Allah ve O’nun yeryüzündeki son dinine yakın olmak istiyorsanız bir İsmail alın kendinize. Yüreğinizde yaşıdığınız İsmail’i kurban için hazırlayınız bugün. Derununuzda büyüttüğünüz İsmail’i vakti geldiği içindir ki kurban ediniz.
İsmail, Allah’a yaklaştıran kurban. Kurban bir imtihan sebebi. İsmail, imtihanı geçen mukaddes kurban. Hazret-i Yunus, “İsmail gibi kurban olmayınca / Cebrâil güzel koçu indirmeye” demiş. Demek ki, kurtuluşumuz kurban üzere, yani İsmail teslimiyeti üzere olacak. İsmailler çoğaldıkça ilk kan sevinecek ve inananlar kurtulacak.
Kurban, kulun Rabbine teslimiyetidir ki İsmail’de sembolleşir. İsmail, güzel ahlâk ve doğruluk, yani Allah’a yakınlık demektir. Allah’ın, kullarından istediklerini İsmail teslimiyetiyle yerine getirenler bahtiyardır.
İsmail ve bıçak, birbirine hasım değil, kurban âyetinin kıldığı dostlardır. İsmail, bıçaktan korkmayan kurban. İsmail’in gücü Rabbinden geliyordu, Rabbin ihsanıydı onun bıçaktan korkmayışı. Hazret-i Yunus’un, “Şimdi adım Yûnus durur ol demde İsmail idi / Ol dost için Arafat’a kurban olup çıkan benim / İsmail’e çaldım bıçak, bıçak ana kâr etmedi” demesi bundandır.
İbrahim’in bıçağının altına yatarken “anneme selâm söyle üzülmesin” diyen itaatli oğul İsmail, bıçağın Hakk’ın emrine tâbi olduğunu işitince “Allahüekber ve lillahilhamd” diye tesbih eder.
İsmail, kurban olurken Rabbine perde olmadığı içindir ki, bıçak onu kesmedi. İsmail’i kesmeyen bıçak, İbrahim’in elinde “tevhid kılıcıydı” ve Allah’tan gayrı şeyleri, O’na perde olmaktan çıkarmakla görevliydi.
Rabbin izin vermediği bıçak! İbrahim’in elinde vahiy olan bıçak! İsmail’in boğazında “ah!” diye inleyen bıçak! Taşı ortasından ikiye kesen, fakat İsmail’i kesmeyen bıçak! Rabbin emriyle İsmail’i kesmediğini nida eden mukaddes bıçak! Sana selâm olsun.
İsmail, rüyâsını gördüğümüz Hakk’a teslim olan milletin kurbanıdır ve dahi büyük dâvamızın elbet bir gün gerçekleşeceğine delâlettir
Bizim İsmail de böyleydi. Gencecikken yüklenmişti İsmailce fikirleri. İflah olmaz ıstırap ve mihnetler içinde geçen bir neslin deste başıydı. Irmaklar gibi coşkun, bitek topraklar gibi fedakâr ve hasbi idi. Hem derviş, hem ehl-i fikirdi.
“ÇAĞIN İSMAİL’İ, ÇAĞIN İSMAİLLERİ! BİZE ET SİZE CENNET DÜŞTÜ”
Hızır’ın getirdiği kırk derde deva ilaç gibi, İsmail üstüne şiir ve yazı yazıları alır yüreğimde saklarım. Vakti saati geldi mi kalbe şifa o bediî kelimelerle gönül tâlimi yaparım. İsmail üstüne, sözün heybet ve mânasıyla ifade edildiği en fikirli zarfı Mustafa İslamoğlu atmış:
“Kurban, Hz. İbrahim ve İsmail’in tanıklığını çağa taşımaktadır. Bunu kimileri sembolik olarak taşır, kimileri de şu anda (...) İslâm topraklarında yaşandığı gibi bilfiil taşır, çağın İsmail’i olur. Çağın İsmail’i, çağın İsmail’leri ! Bize et, size cennet düştü.”
Şair Ragıp Karcı da İsmailce mısralarla yüreğini kanatlandırmış mâveraya doğru. Gönlüme taht kuran İsmail içre kelimeleriyle vecd içindeyim: “Kurşun işlemez bir yalnızlıktır yakasındaki İsmail’in / Dokunsan eriyecek gibi durması bundan olsa gerektir / Bak bu yanımda duran İsmail / Bu yanan eller benim ellerim / İsmail bu demler kendini saatlere sığdıramaz / Zaman dayanmak zamanıdır / İsmail sabahlara bir hatt-ı üstüvâdır çekilir / Elinde isyan tıkırtıları / Bir çay içmek istemesin şimdi canı / Bir kızıl kıyamet bardağına dökülür / Oysa İsmail’in elinde tuttuğu kıymet / İçinde taşıdığı mahkûm / Çünkü İsmail’in sularında bir başka hayâlet / Sol yanı bir iri rüyâ / Sağ yanı bir âh / Ve sen ey İsmail ben burada bir başkasıyım / Nehirler gibi doğur sularını / Beni ıslat / Bana geldiğini söyle / Bir eli kuşlardadır İsmail’in / Bir eli sol böğründe / İsmail’in uyanıp geldiği yekpâre uykudan / Bir İsmail mi hülyâlarını kentin avuçlarına boşaltan / İşte İsmail bu yüzden / Kente sabahlara karşı dönüyor.”
Ah, şair! Mukaddes aşkların sıtmasına yakalanmış İsmail üstüne mısralarla fakire bir âh çektirmek ve teslim olmayan kirli çağa karşı İsmailce kurban ettirmektir midir muradın?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.