Arapların gözü Türkiye’de
Türk temsilciliklerine yönelik saldırıdan sonra Velit Muallim’in özrü göz boyama olarak algılandı ve yeterli sayılmadı. 12 Haziran’dan itibaren Türk temsilciliklerine yönelik saldırılar aralıklarla devam ediyor. Velit Muallim zihniyeti halkına reva gördüğü muameleyi aynen Türkiye’ye de reva görmektedir. Alttan alacağı yerde üstten bakmaktadır. Türkiye ile ilişkilerinin ucu negatif ve pozitif yönlere açık olduğunu ve mütekabiliyet esasına göre hareket edeceklerini söylemiştir.
Muallim ve doktorunun ve diktatörünün unuttuğu bir husus var: Suriye’nin meselesi halkıyla. Bundan mütevellit diğer meseleler tali. Halkıyla meselesini çözdüğünde gerisi kolay. Lakin artık uzlaşma aşaması geride kaldı. Sadece Cezayir gibi bazı ülkeler Suriye rejimine ek fırsat verilmesini istiyor. Suriye rejiminin ne içerisiyle ne de dışarısıyla ilişkilerini tamir etmesi mümkün değil. Kaddafi gibi şapkasını muhaliflere kaptırmadan şapkasını da alıp çekip gitmeli. Başka çare yok.
Bununla birlikte Türkiye hâlâ teenni ile hareket ediyor ve şu aşamaya kadar Esat’tan çekilmesini istemedi. Sadece Türkiye’nin güvenini kaybettiğini söyledi. Ahmet Davudoğlu yine de taleb-i muhal kabilinden Suriye’de akan kanın durmasını ve reformların yapılmasını istedi. Bu taleplerde bir yenilik yok. Buna mukabil, Ürdün Kralı Abdullah II, Beşşar’ın koltuğu bırakmasını istedi.
Daha önce de nasihatlerinin Türkiye gibi dinlenmediğinden yakınmıştı. Uçuşa yasak bölge konusunda iki ülkenin adı geçiyor. Bunlardan birisi Türkiye diğeri Ürdün. Ürdün bu hususta son çağrısıyla daha yakın bir pozisyona geçmiş durumda. Bununla birlikte, Ürdün Türkiye gibi güçlü bir ülke değil. Zati dinamikleri zayıf. Uluslararası iradeden bağımsız olarak hareket edemez. Ancak uluslararası bir iradeye müdahale için kapılarını açabilir. Lakin Türkiye uluslararası diplomatik destek şartıyla askeri olarak tek başına da hareket edebilir.
Ürdün Müslüman Kardeşler hareketi de Şam’daki Ürdün elçisinin çekilmesini istemişti. Müslüman Kardeşler hareketinin Ürdün kolu Beşşar rejiminin aklını yitirdiğini ve son anlarını yaşadığını ileri sürüyor. Ürdün Kralı Abdullah II, Beşşar’ın yerinde olması halinde istifa yolunu ihtiyar edeceğini söylemiştir. Bu Arap dünyasında bugüne kadar telaffuz edilmiş en ileri ifadedir. Elbette bu çağrı öncülük yapıyor.
¥
Arap Birliği kararından sonra Irak ve Cezayir dışında genel tutum büyükelçileri çekme yönünde. Lakin Beşşar son anda manevralara başladı. Bir taraftan ülkeye Arap gözlemcileri davet etmeye hazır olduğunu söylerken diğer taraftan da muhaliflerini Kahire yerine görüşmek için Şam’a davet etti. Dolayısıyla taksit taksit öldürerek ve taksit taksit adım atarak uluslararası iradeyi felç etmek ve zemin ve zaman kazanmak ve kendisini destekleyen ülkelerin elini sağlamlaştırmak istiyor.
Suriye konusunda Arapların gözü Türkiye’de. Son çarenin Arap şemsiyesiyle Türkiye’nin Suriye rejimine müdahalesi olduğu görüşündeler. Kaderin bir cilvesi Suriye de Arap Birliği’nin onayıyla 1976 yılında aynı şekilde ve aynı gerekçeler altında Lübnan’a girmişti. Şimdi de devran halinde olan tarih bir turnike gibi sırayı Suriye’ye getirdi. Herkes Suriye’ye müdahaleyi konuşuyor ve lakin icraata gelince ortada kimse yok. Şam rejimi oldukça yalnızlaştı, müdahale isteyen çok ama mesele ortada.
Müdahale için aktör bulunamıyor. Suriye’nin Arap Birliği’ndeki Daimi Temsilcisi Yusuf Ahmet, Arap kararının süreci askeri bir dış müdahaleye açtığını söylese de Muallim hâlâ eski görüşünde. İsrail’e komşu olması ve uluslararası çekişme alanını temsil etmesi ve petrol bulunmaması nedeniyle Batılılar sadece müdahaleyi temenni ediyorlar. Fakat fiiliyata dökmüyorlar.
Ashton da Muallim gibi Suriye’nin Libya’dan farklı olduğunu söyledi. Buna rağmen, Muallim ve efendileri Arap Birliği’nin uzlaşı paketini ABD’nin baltaladığını söylüyorlar! Halbuki, şartlarını yerine getirmeyen kendileri.
¥
Şam rejimi hâlâ Amerikan düşmanlığı üzerinden meşruiyet üretmeye çalışıyor. Suriye Arap Birliği’nin kararının da hem tertip hem de ısmarlama olduğunu savunuyor. Rusya da bu söylemi destekliyor. Bozacının şahidi şıracı misali. Buna mukabil hem siyasi çevreler hem de sivil çevreler yani halk, topu Türkiye’ye atıyor. Bu hususta İslammemo sitesi üç şıklı bir anket düzenlemiş.
‘Suriye’de gelecek adım ne olur?’ Sorusunun üç şıkkından biri olan ‘Suriye Arap Birliği’nin kararını yok sayar ve devrimi bastırmaya devam eder’ şıkkına işaret edenlerin oranı yüzde 46.60 oranında seyrediyor.
Anketin ikinci cevap şıkkı olan ‘ Suriye tecrit edilir lakin rejim ayakta kalır’ bölümünü işaret edenlerin oranı ise sadece yüzde 10.19 oranında kalıyor. Cevabın üçüncü şıkkında ise Türkiye var.
‘Türkiye Arap şemsiyesiyle birlikte Suriye’ye müdahale eder ve rejimi yıkar’ seçeneğini onaylayanların oranı ise yüzde 43.20’lerde seyrediyor. Demek ki ankete katılanların yarısına yakını Türkiye müdahalesine sıcak bakıyor ve çözüm olarak görüyor. Bazı Arap uzmanlara göre, Arap Birliği girişiminin suya düşmesi Türkiye’nin müdahalesinin önünü sonuna kadar açacaktır.
Elbette bu sadece girişimin suya düşmesine değil Türkiye’ye sağlayacakları siyasi ve diplomatik şemsiyeye de bağlı olacaktır. Kimi Arap yorumcuları baba Esat ile Türkiye arasında sağlanan Adana mutabakatının Türkiye’nin müdahalesine imkan vereceği ve meşruiyet sağlayacağı görüşündeler. Yine de bu adım Türkiye’nin güvenliğinin zedelenmesine bağlı.
El Hayat gazetesi Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil Suriye’nin Arap Birliği girişimini akim bırakmasının Türkiye’nin Suriye’ye yönelik sertleşme ve cezalandırma politikalarının önünü açacağını savunuyor
(http://international.daralhayat.com/internationalarticle/328550 ). Keza El Kuds el Arabi gazetesi Yayın Yönetmeni Abdulbari Atvan da yeni gelişmelerle birlikte Arap şemsiyesi altında Türkiye’nin Suriye’ye müdahale ihtimalinin önünün açıldığını yazmaktadır (http://yemennation.com/news10137.html )Dolayasıyla, Suriye konusunda Arap dünyası ile birlikte bütün dünyanın gözleri Türkiye’ye çevrilmiş durumda. Suriye’nin geleceği noktasında Türkiye en kritik ve en merkezi ülke. Bundan dolayı Arap Birliği üyesi olmadığı halde Esat yandaşlarının veya Suriye şebbihasının baş hedefi Türk temsilcilikleri olmuştur. Halbuki, tırmandırmadan zararlı çıkacak Esat’tır. Esat sonunda yanlış hesaplarının kurbanı olacak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.