Bayrak yakmak ya da kedinin ulaşamadığı ciğer!
Bayrak yakan kişi, aklınca, o ülkeye hakaret ettiğini sanır. Aslında bayrak yakmak ezikliğin ya da gem vurulamayan, mantıksız öfkenin, dışa vurumundan öte bir şey değil. Güneydoğu’da yüzü maskeli PKK yandaşı, nasıl ay-yıldızın üzerinde ter ter tepiniyorsa emir komuta zinciri içinde, Suriye’de konsolosluklarımıza saldıran Beşar Esad’ın kapı kulları da aynı ruhsal sapkınlık nedeniyle Türk bayrağını yakıyor. Bu “ruhsal sapkınlığın” kökeninde korku yatıyor; bayrağın simgelediği millete duyulan kıskançlık da tabi. Hani sapıklar vardır, güzel bir kadının yüzüne kezzap atarlar? Yakalanınca da “Bende olmayan herşey var onda. Güzellik, öz güven, akıl, mantık... Kıskandım. O yüzden o güzel yüzünü yok etmek istedim” diye anlatırlar salya sümük. Sonra da akıl hastanesinin yolunu tutarlar! Bu, kedinin ulaşamadığı ciğere mundar demesine benzer. Efendim, bundan on onbeş yıl önce bırakın bizim bayrağımıza saldırmayı, Türkiye’nin nerede olduğunu bilenlerin sayısı bile sınırlıydı. Bugün Kuzey Afrika’dan Balkanlara değin uzanan bir coğrafyada Türkiye’nin başbakanı, binlerce Türk bayrağı taşıyan insanlarca karşılanıyor. Mısır’da, Gazze’de, Libya’da, Kosova’da, Arnavutluk’ta... Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde de. Bu böyle devam ettikçe, ay-yıldıza “mundar” diyen, hasetinden çatlayanların sayısı artacaktır. Kervan yürür arkadaş... İtlerse... İtliklerini yapar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.