Apo ve Grang
Mısırlı gazeteci Muhammed Haseneyn Heykelin kehanetlerinden bahsetmiştik. Bu kehanetlerde, Sudanın birliğini muhafaza edemeyeceğini, çökeceğini ve bölüneceğini öngörüyor. Gerçekten de 1989 yılında gerçekleştirilen İnkaz Darbesi (kimileri devrim de diyor) çıkmaza girdi. Bunun temel nedeni, Turabinin oportünist kişiliği ve çürük teorileriydi. Aslında, Sudan halkı iyi bir şekilde yönlendirilse ve daha sağlıklı bir rehberi olsaydı Afrikanın parlayan ve batmayan yıldızı olurdu. Lâkin Turabinin karizmatik ve karizmatik olduğu kadar da illetli ve hastalıklı yapısı Sudan açısından talihsizlik olmuştur. Burada Beşir-Turabi ikilemine ve çatallaşmasına girmek istemiyorum. O sadece bir tezahürdür. Bunun nedeni, Turabinin gemlenemeyen iç hastalıkları meyanında ihtiraslarıyla karşıdakilerin koltuk sevdasıydı. Turabinin manevî hastalıkları nedeniyle Sudan tecrübesi iflâs etti. Kanatlar birbirine girdi.
Lübnanda Hizbullahın kalkışması gibi Sudan da geçtiğimiz günlerde büyük bir badire ve darbe ihtimali atlattı. çadın misilleme olarak desteklediği Adalet ve Eşitlik Hareketi gün ortasında veya güpegündüz ümmüdurmanı bastı ve çatışmalarda 200den fazla insan öldü. Elbette kabile anlayışlı bu kalkışmanın başarı şansı yoktu. İktidarı ele geçiremezdi, ama Sudandaki yapının da ne kadar cılız (Arapçası, heş) olduğunu gösterdi. Sudanın her bölgesi kırılgan ve asayişsizlikle dolu. Yaranın biri kapanmadan diğeri açılıyor. Darfur meselesi kapanmadan Abyei meselesi patlak veriyor. Son olarak Abyei meselesinde ayrılıkçılarla Hartum yönetimi uluslar arası tahkime gitti de mesele biraz yatıştı. Geçici bazı kararlar alındı. Dolayısıyla Sudan gerçekten de bıçak sırtında. Araplar ilgilenmiyor bile. Hakkını verme babından; AKP son yıllarda Sudan ve Darfurla ilgilenmişti, ama Türkiyenin tek başına ilgilenmesi yeterli değil. İslâm ülkeleri gruplar halinde ilgilenmeli. Bu da yetmez, Sudan rejiminin de tedaviye cevap vermesi gerekir.
***
Devlet bazında ilgilenenler olmasa da El Cezire daha önce İran, Türkiye ve çin gibi ülkeler için yaptığını Sudan için de yaptı ve oraya da bir pencere açtı. Nafizetün alel Sudan yerine Aynun alel Sudan başlığı altında bu ülkeyi gündeme taşıdı. Ben de bu vesile ile SPLA adıyla ortaya çıkan ayrılıkçı hareketin geçmişine biraz daha muttali oldum. Ayrılıkçılık aslında Sudanda darbelerin yol açtığı ve beslediği yaralardan birisi ve ön önemlisidir. Bu anlamda, Cafer Numeyri ile birlikte anılan Mayıs rejimi ayrılıkçılığın da tetiklenmesinde önemli bir misyon yüklenmiş ve ifa etmiştir. Türkiyedeki Apocular ile Sudandaki Grangcıların çıkış tarihleri ve nedenleri aşağıya yukarı aynıdır. John Grang ve SPLA hareketi 1983 veya 1984 yılında ortaya çıkmıştır. Bu bir yerde Türkiyede Apocular veya PKK olarak anılan hareketin ilk eylem yaptığı tarihe denk düşüyor. Ama asıl önemlisi muvazaa ile ve yoluyla üretilmiş asi ve ayrılıkçı lider tipleridir. Cafer Numeyrinin almış olduğu bir takım kararlardan sonra Güney Sudanda ayrılıkçı hareket başgösterir. Bu hareketi söndürmek için Cafer Numeyri, John Grangı görevlendirir ve Güney Sudana gönderir. Kuzu kurda teslim edilmiştir. Grang ise ateşi söndüreceği yerde isyanın başına geçer ve Sudanı 20 yıldan fazla bir süre oyalar ve meşgul eder. 2003 ve sonrasında Grang ile Beşir arasında anlaşmaya varılır ve bu anlaşmadan sonra Ugandadan helikopterle gelen Grang ve helikopter mürettebatı bir kaza sonucu hayatını kaybeder. Bunun üzerine Hartum ve benzeri yerlerde ayrılıkçılar kazan kaldırırlar ve arbedeler sırasında onlarca kişi hayatını kaybeder.
***
Apo da, Grangın prototipidir. Son sıralarda Ergenekon meselesiyle bağlantılı olarak Aponun bu yapı içindeki yeri ve rolü sorgulanıyor ve tartışılıyor. Kimilerine göre Apo gizli mahfiller tarafından devşirilmiş birisi ama aynen Grang gibi sonrasında kontrol dışına çıkmış ve başkalarının kontrolüne girmiş bir eski eleman. Kendisine 12 Eylül öncesinde darbe olacağı haber verilmiş ve bu bağlamda Suriyeye geçişi kolaylaştırılmış. Sonrası safahat az çok biliniyor. Devletle ilişkisi bilinmesine rağmen nedense Kürt kökenli bazı vatandaşlarımız devletle inatlaşma ve zıtlaşma aracı olarak Apoya dört elle sarılıyor. Belki de Apo sevgisinden çok bir şeylerin nefretinden kaynaklanan bir inatlaşma bu. Bu da meselenin kilitlenmesine neden oluyor. Aslında, bir şekilde Recep Tayyip Erdoğanla ilgili de aynı şeyler düşünülebilir. Devlet üzerine gittikçe halk onunla daha çok kenetleniyor. Böylece devletle inatlaşıyor ve zıtlaşıyor. Zıtlaşma ve inatlaşma da Erdoğan sembol bir görev ifa ediyor. Bunun temel nedeni de aslında müesses kurumlarca, hem dini faaliyetler hem de Kürt meselesinin (Apoculuğun) irtica ve bölücülük olarak iki iç düşman konsept olarak algılanmasıdır. Kısaca Sudan aynasında çok fazla kendimizi görüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.