İmaj bazen her şeydir
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Türkiyede cezaevlerinde 72 gazeteci olduğu iddiasında. Adalet Bakanlığı sendikadan aldığı isimler üzerinde çalışmış ve ortaya şöyle bir tablo çıkmış: Listedeki üç isim cezaevinde değilmiş; altı isim tahliye olmuş. Dava açılan 36 kişiden 18i hakkında mahkumiyet kararı çıkmış; 27 kişiyle ilgili soruşturma devam ediyormuş...
Bu bilgileri sunan Sabahtan Emre Aköz, 36 kişiden sadece dördü terör örgütü propagandası yapmak suçundan içeride; diğerleri belgede sahtekârlıktan polise molotof kokteyli atmaya, ruhsatsız silâh bulundurmaktan darbe yoluyla hükümeti devirmeye teşebbüse kadar bir dizi gazetecilik-dışı suçtan yargılanıyor demekte... 27 kişi de terör örgütüne üye olmak ithamıyla yargılanıyormuş...
Son gruba girenlerin Terörle Mücadele Kanununun müthiş dar eleğine yakalananlar olduğu belli... Ergenekonla irtibatlı davalardan yargılananlar da darbe yoluyla hükümeti devirmeye teşebbüs kategorisine giriyor olmalı...
Bir veya dört veya 36 fark etmiyor; Türkiye fikir özgürlüğü konusunda sorgulanan, gazetecileri cezaevlerine gönderdiği için suçlanan, özgürlükler skalasında hayli alt basamaklarda yer verilen bir ülke görünümünde bugün...
İsterseniz biri veya dördü 36 veya 72 göstermeyi başaran çevreleri suçlayın, fark etmez; Türkiyenin imajı (tabii hükümetin ve Ak Partinin de) bu yüzden epey darbe almakta.
Cezaevlerindeki gazeteciler konusunun üç yönü var: İlki, gazeteci tanımlamasındaki muğlaklık... Diğeri, bazı yasalarda varolan özgürlükleri kısıtlayıcı maddeler... Üçüncüsü de, uzun tutukluluk süreleri...
Eline silâh alan veya evrakta sahtekârlık yaptığı için yargılanan tipleri, ceplerinde basın kartı taşısalar bile, gazeteci saymak mümkün değil; ancak yasaların yasakladığı görüşleri yazılarıyla savunanları terör örgütü üyesi olarak mı göreceğiz, yoksa yazıların yayınlandığı mevkuteye bakıp gazeteci sayacak mıyız?
Geçmişte DGMlerden, şimdilerde Özel Yetkili Ağırceza Mahkemelerinden geçmemiş pek az gazeteci var ülkemizde... Az satan gazetelerde çalışan, isimleri fazla duyulmayanları da gazeteci saymak zorundayız.
Sanıyorum esas sorun, kolay ve uzun tutukluluk uygulamasından kaynaklanıyor. Delilleri karartabilir veya kaçabilir hassasiyetiyle tutuklanan sanıklar, her iki gerekçe de sonradan geçersiz duruma geldiği halde, tutuklu yargılanmaya devam ediliyor. Suçlandığı konu doğrudan gazetecilik ile irtibatlı olmasa bile gazeteci kimlikli birinin 1000 günden fazla cezaevinde tutulması görüntüyü bozuyor.
Kimse gazeteciye imtiyaz peşinde değil, ama gazeteci kimliği taşıyan, o kimliğiyle şöhret bulmuş insanların yargı süreci boyunca tutuklu kalması da doğru değil. Milletvekiline görevini en iyi biçimde yapabilmesi için nasıl dokunulmazlık tanınıyorsa, kamu görevi yapan gazeteci de aynı sebeple korunmak zorunda.
Aksi halde özgürlükçülük iddiası zedeleniyor.
Zedelenirse zedelensin diyemeyiz. Önceleri bütünüyle övgü dolu Türkiye değerlendirmelerinde, ülkemizle ilgili raporlarda bir-iki cümleyle veya küçük bir paragrafla geçiştirilen özgürlükler ihlâli konusu, şimdilerde övgüleri bir-iki paragrafa indirdi, esas vurgu ihlâllere yapılıyor.
İmaja yazık oluyor tabii...
Tutukluluk süresini kısaltacak, özgürlükleri kısıtlayan maddeleri değiştirecek yeni düzenlemelere ihtiyaç var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.