Öğrenilmez
önemli olayların cereyan ettiği dönemlerde gelişmelerin niteliğini, kimin ne yaptığını öğrenmeye daha büyük bir gayret gösteririz ve bir çok bilgiye ulaşırız. çünkü medya bunlardan söz etmekte, yönetenler ve yetkililer sürekli beyanat vermekte ve halk bunu konuşmaktadır. Ancak neyin olup bittiğini ne olduğu ne o gün ne de daha sonra öğrenemeyiz. Mücadele sürecinde taraflar bilgiyi kendi mücadele araçlarından biri olarak gördüğü için , daha sonra da geleceğe yönelik projelerini desteklemesi amacıyla saptırırlar.
Halka yönelik olarak böyle bir tavrın sergilenmesinde yadırganacak bir şey yoktur ve bu nedenle suçlanamazlar. çünkü mücadeleyi kazanmak birilerinin doğruları bilmesinden daha önemlidir. Asıl sorun bir ülkeyi yönetenlerin de benzer biçimde, saptırılmış bilgiye dayanarak hareket etmesidir. Eğer aktör olacak kadar güçlü bir ülkeyi yönetmiyorsanız, büyük bir ihtimalle, farkına varsanız bile saptırılmış bilgiyle hareket etmek ve bunları kamuoyuna yansıtmak zorunda kalırsınız.
Günümüzden örnekler vermeyeceğim. Bu örnekler belirlenmiş stratejilere uygun olmazsa ülkenin yürüttüğü mücadeleyi baltalamakla suçlanırsınız. Eğer yapılanları överseniz gelişmelere hiçbir katkınız olmaz ve söylemekle söylememek arasında bir fark kalmaz.
öyleyse geçmişe dönelim. Ancak içimdeki şeytan tüm yakın tarihimizi anlatmanız gerekir diyor. Şeytanı kovdum ve yaptıkların yetmez mi, bırak yakamı dedim
Zamanın başbakanı, daha sonraki bir sözünde, ABD’nin öcalan’ı neden bize teslim ettiğini bilmediğini söyledi. Kendisini iktidara taşımakta önemli rol oynayan ve kısaca terör olarak adlandırdığımız olaylarda bir dönüm noktası olan bu eylemin sebebini başbakan bilmiyordu ve bu devletin hiçbir kademesinin bilmediği anlamını taşıyordu. Yapılan yorumlar ya suçlamak ya da olumlu bir tavır olarak değerlendirmek biçimindeydi ama bu ne ABD’nin bu konudaki politikasının ne olduğunu ne de bizim ne yapmamız gerektiğini anlatmıyordu.
Birkaç gün önce, 12 Mart döneminde darbeciler arasında yer alan emekli bir asker, daha sonra MİT Müsteşarı olan bir zatın da bu hazırlığın içinde yer aldığını söyledi. Oysa herkes 12 Martın bir karşı darbe olduğunu ve 9 Martçıları tasfiye ettiğini düşünüyordu. İlginç olan daha sonraki 12 Eylül müdahalesi süresinde darbenin neden hükümete haber verilmediğinin tartışma konusu olmasıydı. Bu beklenti, en hafif tabiriyle, bir aymazlıktı. Oysa ben, o günlerde, esir düştüğümü kabul ediyor ama konumuma uygun davranılması gerektiğini söylüyordum.
Olayları öğrenmenin bir tek yolu vardır. Nelerin yapıldığını, kimin hedefinin ne olduğunu ancak akıl yürütme yoluyla anlayabiliriz. Kendimizi bir taraf olarak değil, başka bir gezegenden gelen birisi gibi görmekle ve olayların nasıl yapıldığını söylenenlere bakarak değil, bu iş nasıl yapılabilir ve amcacı ne olur sorusuna cevap vermekle doğruya ulaşabiliriz. Böyle yaparsanız komplocu olursunuz ve sözlerinizi anlamsız kılmak için başka bir senaryo sahneye sürülür ve kaybedersiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.